Varoluş, değiştirilemez biçimde özgür ve bu nedenle belirsizdir. -Irvin Yalom
Var olmak ne demek? Bu soruyu kime sorsak birkaç saniye duraklama ihtiyacı hisseder muhtemelen. Var olmayı açıklamak, kelimelerle tarif etmek çok zor. Ben Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım!” sözünden yararlanmak istiyorum. Varoluşumuza anlam katan yegâne şey bizi diğer canlılardan da ayıran özelliğimiz olan düşünme yetimiz. Bu nedenle var olmak, insan olmaktır diye düşünüyorum. Siz olsanız varoluşu nasıl açıklardınız? Daha yazının giriş kısmında konunun felsefi yanı kendini hissettirdi değil mi? Bu yazımda tam da öyle bir konudan, felsefi yönü çok baskın bir psikoterapi kuramı olan varoluşçu terapi kuramından bahsedeceğim.
Varoluşçu Terapi, insanların varoluşundan kaynaklı kaygılara odaklanan bir kuram. Odak noktasında bireylerin var olma yolları ve varoluşsal kaygıları yer alıyor. Bu kurama göre insanlar, var olmalarının doğal bir sonucu olarak yaratılıştan kaynaklı kaygılar yaşar.
Herkes kaygı hisseder. Kaygı, çoğu zaman yaşamı sürdürmemize yarayan ve tehdit anında bize sinyal gönderen insani bir duygudur. Kurama göre bu tür kaygılar normal kaygılardır. Örneğin yaya olarak karşıdan karşıya geçerken bir arabanın bize doğru hızla geldiğini görürsek kaygılanırız. Bu kaygı bize bir şeylerin yolunda olmadığını, hayatımızın tehlikede olabileceğine dair bir sinyal gönderir. Kaygının bizi uyarması ile birlikte koşmaya başlarız ve arabanın altında ezilmekten kurtuluruz. Bu doğrultuda ele alacağımız kaygı, normal ve istenirdir. Kişinin tehlike olmadığı halde kaygı hissetmesi, kaygıyı genellemesi ve kaygının yaşamının her alanında yayılması ise varoluşçu terapiye göre nevrotik kaygıdır. Bu kaygı birey için yıkıcı ve zararlıdır. Bu yazının ana konusu olan varoluşsal kaygılar ise normal kaygının bir çeşidi olarak görülür.
İlgini çekebilir: Olumsuz ve Zorlayıcı Düşünceler ile Başa Çıkmak İçin 3 Strateji
Ünlü psikiyatrist Yalom’a göre var olmanın doğasında 4 temel kaygı yatar.
Ölüm
Varoluşçu yaklaşıma göre ölüm korkusu her daim bizimledir. Her zaman bu korkuyu hissederiz ancak getirdiği kaygıyı yaşamamak için genellikle bastırırız. Hatta öyle ki yaşamımız boyunca bu korkumuzu bastırmak için çok fazla efor harcarız. Bu noktada bilinçdışında yer alan nihai bir kaygıdan bahsedebiliriz. Ölüm, varoluşun merkezinde yer almaktadır. Var olmak ve ölmek iç içe geçmiş, birbirine bağlı iki kavramdır. Kişinin ölüm kaygısı ne kadar fazlaysa hayattan aldığı doyum da bir o kadar az olacaktır. Bu nedenle ölüm korkusu ile yüzleşmek, kişinin yaşamında olumlu bir değişime sebep olur.
Özgürlük
Bu kaygı türünü ilk duyduğumda “Neden özgür olduğum için kaygılanayım ki?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sizlerin de aklından buna benzer düşünceler geçmiş olabilir. Kurama göre açıklayacak olursam özgür olmak; seçimlerimizden, davranışlarımızdan ve bunların sonuçlarından sorumlu olduğumuz anlamına gelir. Kendi hayatımızdan sadece kendimiz sorumluyuzdur. Bu sorumluluk kaygı yaratır çünkü güzel sonuçlar da olduğu gibi kötü sonuçlardan da yine biz sorumlu oluruz. İnsanlar olarak yaptığımız hatanın sorumluluğunu almakta biraz zorlandığımız ise aşikar. Bu kuram neden bu konuda zorlandığımıza dair bir açıklama getirmiş denilebilir. Varoluşçu suçluluk hissi bizlerde kaygıya neden olur. Çünkü bu duygu kendimize karşı bir hata yaptığımızda yani seçimlerimizin olumsuz sonuçlarıyla yüzleştiğimizde kendini gösterir.
İlgini çekebilir: Anksiyete Nedir? Anksiyete Belirtileri, Tipleri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Anlamsızlık
“Neden yaşıyorum?”, “Hayatımın anlamı ne?”, “Neden varım?” gibi derin sorularla baş başa kaldığınız oldu mu? Eminim günün sonunda herkesin aklından buna benzer bir soru bir kere de olsa geçmiştir. Bu da bizi var olmanın getirdiği bir diğer temel kaygı olan anlamsızlık ile tanıştırıyor. Kurama göre insanlar olarak bir anlama sahip olarak doğmayız. Bununla beraber, yaşamda bütün çabayı yöneltecek ve bizi belirsizlikten kurtaracak bir rehbere ihtiyaç duyarız. Ancak hayatta seçimlerimizin kendi elimizde olmamasından dolayı kesinlik diye bir şey yoktur. Bu nedenle bazı kişiler yaşamda anlam krizi olarak da adlandırabileceğimiz varoluşsal bir kriz içine girebilir.
Yalnızlık
Yalnızlık kaygısı belki de bize en tanıdık varoluşsal kaygıdır. Kurama göre insan en nihayetinde yalnız bir varlıktır. Doğduğumuz günden beri diğerleri ile aramızda kapanmayan bir uçurum vardır. Yalnız olmak, kendi hayatından sorumlu olmanın doğal bir sonucudur. Uzun süreli hissedildiğinde bireyler bu kaygıya dayanamaz ve bilinçdışına bastırmanın yollarını arar.
Varoluşsal kaygılar her bireyde vardır. Ancak bilinçdışına bastırıldığı için farkındalık eşiğini aşamamış olabilirler. Kimi bireylerde ise bu tür kaygılar aşırı görülür ve kendini çeşitli yollarla bizlere fark ettirir. Öyle ki, kimi zaman terapi odasında pek çok problemin altında yatan nedenin yalnızlık ya da ölüm kaygısı olduğunu fark edebiliriz. Yalom’a göre varoluşsal kaygılar ile baş etmenin yegâne yolu onları fark etmek, kabul etmek ve yüzleşmektir. Kim bilir, belki siz de bu yazı ile kendinizde var olan kaygıları fark etmişsinizdir. Belki de onları kabul etme aşamasına bile geçmiş olabilirsiniz!
İlgini çekebilir: Sakinleşmek ve Kaygıları Gidermek İçin 5 Basit Yoga Duruşu
Yardımcı Kaynak: Varoluşçu Terapi, İrvin Yalom.