“Beni bende deme, bende değilim. Bir ben vardır bende, benden içeri.” der Yunus Emre. Sana, senin tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir ‘sen’ daha var deseydim, ne düşünürdün?
Peki ya hayatında hissettiğin değersizlik, yetersizlik, endişe ve öfke gibi duyguların sonucunda verdiğin tepkilerin aslında ‘gerçek’ benliğine, yani ‘öz’ benliğine ait olmadığını söyleseydim? Verdiğin bütün tepkilerin ‘kazanılmış’ benliklerinin bir sonucu olduğunu bilseydin, kendine daha şefkatli bir alandan bakıp, kendini daha çok sevebilir miydin?
Çocukluğumuzdan, hatta anne karnında oluşumumuzun ikinci ayından itibaren, birçok olay ve durum yaşıyoruz. Bu olay ve durumlar karşısında negatif gibi gözüken birçok duyguyu deneyimliyoruz. Bu deneyimler sonucunda bilinçaltımız farklı farklı kodlama yapmaya ve kayıtlar oluşturmaya başlıyor. Kazanılmış benliklerimiz, bu kodlar ve kayıtlar arttıkça ortaya çıkmaya başlıyor.
Her birimiz istisnasız saf sevgi ve Tanrısal bilinç ile doğuyoruz. Sahip olduğumuz öz, yani ‘gerçek’ benliğimiz, saf sevgidir ve bu değişmez bir gerçektir.
İlgini çekebilir: Mindfulness ile Endişeli Duyguları Sakinleştirmenin Yolları ve Anksiyete İçin Nefes Egzersizi
Deneyimlerimiz doğrultusunda da ‘öz’ benliğimizin üstü, ‘kazanılmış’ benliklerimiz ile örtülmeye ve kapanmaya başlıyor. Zamanla öz benliğimizi unutarak, kazanılmış benliklerimizi gerçeğimiz zannetmeye başlıyoruz. Kazanılmış benliklerimiz; öz benliğimizi, kendimizi ve gerçekliğimizi unutmamıza sebep oluyor.
Hayat deneyimlerimizin kazanılmış benliğimize yansımaları
Yaşımız ilerledikçe, deneyimlerimizdeki oyuncular ve mekânlar değişse de hissedilen duyguların değişmediğini görebiliriz. Küçükken kendimizi değersiz hissettiğimiz deneyimler yaşadıysak, benzer değersizlik duygusunu yetişkinliğimizde de hayatımızın farklı alanlarında yaşadık. Çocukluğumuzda ebeveyn sevgisini istediğimiz gibi alamadıysak ya da belki fiziksel veya duygusal şiddet gördüysek, o sevgiyi alamadıkça önce kendimizi sevemez, sonra da sevgiyi dışarıda arar olduk. Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz deneyimlerimiz olduysa, önce okulda, sonra iş yerinde, belki ikili ilişkilerde de haksızlığa uğradığımız olaylar ya da bize haksızlık yaptığını düşündüğümüz kişiler ile karşılaştık. Bu ve bunun gibi hayat deneyimleri sonucunda ise kazanılmış benliklerimiz öz benliğimizi örttü.
İlgini çekebilir: Yüksek Benlik Nedir? Kendi Yüksek Benliğimize Nasıl Ulaşırız?
Öz benlikten uzaklaşmak
Kazanılmış benliklerinin kendisini kontrol ettiğinin farkında olmayan kişi, kendini ve hayat amacını gerçekleştirmekte zorlanabilir. İçinde bulunduğu olay ve duygu döngülerinin sonucunda verdiği tepkiler içinde kaybolabilir. Öncelikle kendine ve çevresine, daha sonrasında ise yaşananlara, sevgi titreşiminden bakmayı unutabilir. Bunun sonucunda, içinde tanımı olmayan bir acı, boşluk ve yalnızlık hissetmeye başlayabilir. Böyle durumlarda saf sevgi, yerini kendini unutma, kendini yok sayma ve yargılama, amaçsızlık, yaşanan negatif gibi gözüken deneyimlerdeki öğretiyi görememe ve olan her şeye illüzyondan bakma haline bırakır.
Oysa ki kazanılmış benlikler, yalnızca fark edilmeyi ve dönüşmeyi bekler. Kişinin kendisi ile bütünlenmeyi bekler. Kazanılmış benlikler bütünlendikçe ve kişi ile bir oldukça, öz benlik yeniden ortaya çıkmaya ve kendini göstermeye başlar. Öz benliğimizi yeniden hatırlamanın ve bağ kurmanın en doğal ve kolay yolu ise nefes çalışmaları yapmaktır.
“Nefesin ruhuma dokundu ve sınırların ötesini gördüm.” – Mevlana
İlgini çekebilir: Meditasyon ile Kalp Gözü Nasıl Açılır?
Kazanılmış benlikler bütünlendikçe;
Kendine yüklediğin sorumluluktan, sana ait olmayan yüklerden, tuttuğun olumlu ya da olumsuz hissettiren bütün anılardan ve duygulardan, zorunluluklardan, kısıtlamalardan, kendine yapıştırdığın etiketlerden ve etrafının sana yapıştırdığı etiketlerden özgürleşmeye başlarsın,
Sevgiyi deneyimlemeye, kendini hatırlamaya başlarsın,
Her şeyden önce kendine, sonra etrafına sevgi ve şefkat dilinden yaklaşmaya başlarsın,
Kendini ve deneyimlerini koşulsuzca sevmeyi ve onlara kabul verebilmeyi deneyimlersin,
Hayat amacını ve kim olduğunu yeniden keşfetmeye ve hatırlamaya başlarsın,
Kendine her an yeniden bağlanırsın,
Bu hayat deneyiminde yapacağın en keyifli yolculuğa ilk adımını atarsın,
Her an ve yeniden ve tekrardan,
Kendinden kendine…
“Nefes, Hakikat’in (Öz’ün) mükemmel bir resmidir.” – Pir Ziya İnayet Han
İlgini çekebilir: İnsan Hayatında 4 Temel Amaç ve Bu Amaçlara Kılavuzluk Eden İki Kardeş: Yoga ve Ayurveda
Suusi Nefesi Egzersizi
- Uygulama Sıklığı
Her gün uygulanabilir.
- Uygulama Süresi
Her gün 10 dakikalık süre ile uygulanabilir. İhtiyaca göre zamanla bu süre artırılabilir. Kişi, kendine en uygun zaman dilimi hangisiyse o zaman bu nefesi uygulayabilir. Bu nefesin sabah, öğlen ya da akşam yapılması, etkisini değiştirmez.
- Uygulama
Uygulama boyunca, nefes burundan alınıp burundan verilir.
Oturuş, omurga dik olacak şekilde hizalanır. Eğer bu oturuşta zorlanırsanız, sırtı bir sandalye ya da duvar ile destekleyebilirsiniz. Eğer sandalyede oturuyorsanız, ayaklarınızın yer ile temas ettiğinden emin olun. Hafif çene kilidi uygulanabilir.
Nefes alış, burundan ve yumuşakça yapılır.
Aldığınız nefesi, zorlanmadığınız ve bedeninizin sıkışmayacağı bir yere kadar tutun. (Nefes tutuş süresi yalnızca 1 saniye de olabilir, burada önemli olan bedeni ve kendinizi zorlamamak)
Tutulan nefes, alıştan daha da yumuşak olacak şekilde verilir.
Suusi Nefes Tekniği’nde, birçok nefes tekniğinde olduğu gibi, alma, tutma ve verme için saniye kısıtı yoktur. Kişi, kendini zorlamayacak seviyede, bütün süreleri kendi nefes kapasitesine göre kendi ayarlar. Zamanla bu kapasitenin genişlediğini, nefes alma, tutma ve verme sürelerinin uzadığını da deneyimleyebilir.
Unutmamalıyız ki herkesin kendi yolculuğu kendine özel ve biriciktir.