Butik bir otelde, tatildeyim.
Kışın yorgunluğu, evlilik koşuşturması, sevmediğim işe gitmenin dayanılmaz ağırlığı derken kaybolup gitmişim.
Nasıl ihtiyacım varmış, nasıl hasret kalmışım anlatamam…
Tüm hücrelerim bayram ediyor, ruhum özgürlük bayrağını dalgalandırıyor…
İnanılmaz bir kahvaltısı var kaldığım otelin. Peynir büfesiyle başlıyoruz gezintiye… Sabah sabah yanına şarap açası geliyor insanın, öyle leziz görünüyorlar. Biraz İsviçre peynirinin yanına taze kaşar ekliyorum. Sıcaklar… Menemen, su böreği, kendini bırakmış gözlemeler… Çok çekmiyor beni. Bir dilim sucuk alıp yoluma devam ediyorum.
İlgini çekebilir: Ruhunu Şifalandır: Kendini Kötü Hissettiğinde Bu 5 Adımı Takip Et!
Diyet köşesi… İnsanın içinde yaşam sevinci uyandıyor. Ya da ben böyle küçük şeylerle hemen gaza geliyorum. Üç çeşit detoks suyu var. Yeşil olandan yana kullanıyorum tercihimi. Sporumu da yapacağım, vücuduma iyi bakacağım ve sonsuza dek mutlu olacağım. Anlık bir büyü… Etkisi hamur işlerini görünce geçiyor. 🙂
Abartmak istemiyorum. Önce glutensiz kurabiyelere ilişiyor gözlerim.. Güzel, az önce hayal ettiğim mükemmel hayata uygun. Hemen bir tane alıyorum tabağıma. Yanı başında tahinli çörekler var, ağzım sulanıyor. Elim uzanıyor, dayanamıyorum. Çikolatalı krepleri görmemeye çalışarak masaya atıyorum kendimi.
Sevgilim mantarlı ve kaşarlı omlet almış. İş yerinde her sabah yağsız, soğumuş ve bulaşık süngeri gibi olmuş yumurta yiyen ben; dumanı tüten, kaşarı sünen omleti görünce eriyorum. Yaşam anlam kazanıyor, çok şükür!
Tatilin ikinci günü…
Aynı sırayla kahvaltı büfesini adımlıyorum. Bu kez kısa sürüyor, alacaklarım az çok belli. Minimal değişikliklerle bir önceki güne benzer bir tabak hazırlıyorum. Bon appetit!
Üçüncü gün.
Glutensiz kurabiyeyi ikiye çıkarıyorum, sevgilimin balına sulanıyorum. Onun dışında her şey aynı.
Dördüncü gün.
Tahinli çörek ağzımda dağılırken “bu lezzetten sıkıldım mı” diye incecik bir bulut geçiyor zihnimden. Yo hayır, güvendeyim.
Beşinci gün.
Ne ara bir rutin edindim, farkında değilim. İstemsizce beş gündür aynı tabağı hazırlıyorum. Onca seçeneğin içinde ilk günkü tercihlerimi tekrarlıyorum. Mutsuz değilim, mutlu olduğum da söylenemez doğrusu. Yarın başka bir lezzet deneyeyim.
Tatilin son günü.
Bu kez canım alıştığım şeyi istiyor. Yeni bir maceraya mecalim yok. İnan ilgimi çekmiyor gördüklerim. Hiç merak etmiyorum şimdiye dek tatmadıklarımı.
Lafım her gün aynı tabağı hazırlayanlara! En çok da kendime…
Bunu hayatımızın her alanında yapıyorsak, ki yapıyoruz, vay halimize! Güvenli alan dedikleri yeri bir gün, birkaç duygu ve seçimle yaratıyoruz. Sonra da orada kalmak için önümüze çıkan seçenekleri reddediyoruz. Daha kötüsü dışardaki dünya ilgimizi çekmez oluyor. Ruhumuzda bir damla merak dahi uyandırmıyor tatmadığımız lezzetler.
İlgini çekebilir: Rutinlerimize ve Hayatımıza Farklı Bir Bakış Sağlayacak Mindfulness Egzersizi
Bu iş nereye varıyor biliyor musun? Hayattan keyif almamaya…
Yarın olacakları merak etmemeye…
Yaşlanmaya…
Yavaş yavaş ölmeye varıyor.
Seçim senin…
Her gün tabağını aynı şeylerle doldurabilir ve hayatı merak etmemeye devam edebilirsin. Hakkındır, aynı seçimleri yaparak farklı tecrübeler yaşamayı bekleyemezsin. Ya da… Biraz cesur olup her günü yeni bir deneyimle renklendirebilirsin.
Ben mi?
Ben bu tatilden her gün tabağıma başka lezzetler katma kararıyla dönüyorum.
Bu şartlar altında emin olduğum bir şey var: Yarın benim için yeni bir gün.