Seçimler yaklaşırken birçoğumuz stres seviyemizin arttığını hissediyoruz. Tehlikede olan çok şey olduğunu düşünüyoruz: kişisel özgürlüklerimiz, sağlığımız ve güvenliğimiz, hatta belki de demokrasimizin kendisi. Bu kadar çok şey bu seçime bağlıyken stresimizi nasıl yönetebiliriz?
“Savaş ya da kaç” tepkisi olarak da bilinen stres tepkisi; vücutta kalp atış hızının artmasına, nefes alışverişinin hızlanmasına, kan basıncının yükselmesine ve kasların gerilmesine neden olur. (Uzm. Dr. Ahu Çiler Turgut) Siz de kendinizde böyle belirtiler gözlemliyorsanız, bu süreçte stresi yönetmek için neler yapabileceğinize bir bakalım.
Bakış açınızı genişletin.
Yaklaşan seçimler gibi belirsiz bir sonuçla karşı karşıya kaldığımızda, zihnimiz olabilecek tüm olumsuz sonuçların -kaybetme olasılığı, tartışmalı sonuçlar ve toplumsal huzursuzluk gibi- etrafında daralma eğilimindedir. Sadece bu olumsuz sonuçlar ortadan kalktığında dinlenebileceğimizi ve rahatlayabileceğimizi düşünürsek, etkisiz faaliyetlerle ve endişeyle kendimizi tüketiriz.
Bu eğilime karşı koymak için zihinsel olarak genişlemeye ve onlara yer açmaya niyet edin. Örneğin, nefesinizi yavaşlatıp derinleştirdikten sonra gözlerinizi kapatıp “Kontrolüm dahilinde olanları yaptıktan sonra, geriye kalan belirsizliğe izin vereceğim. Güvendeyim.” diyerek kendinize güvende olduğunuzu, belirsizlikle başa çıkabilecek kapasiteye sahip olduğunuzu hatırlatabilirsiniz.
Olumsuz uyaranları azaltın.
Hepimiz telaşlı ve merak içindeyiz. Bir an önce seçim günü gelsin istiyoruz. Bu acelemizin sebebi, çoğunlukla, belirsizliğin bizde yarattığı endişe duygusudur. Ancak, özellikle seçim günü sağlıklı hareket edebilmek, deyim yerindeyse işe yarar kalabilmek için, bu süreçte normalden fazla olumsuz uyarana maruz kalmamalıyız. Sürekli haber akışlarını kontrol etmek, şiddetli kavgalara girmek, olayları kafanızda tekrar tekrar oynatmak, son derece reaktif limbik sistemimiz tarafından tetiklenen kesinlik arayışı davranışlarıdır ve yalnızca endişe ve kaygı döngüsünü beslerler.
Bu dürtüleri frenlediğimizde, limbik sistemimize belirsizliği tolere edebileceğimizi ve daha fazla savaş ya da kaç mesajına ihtiyacımız olmadığını göstererek sakinleşebiliriz.
Olumsuz duygulara karşı hoşgörülü olun.
Belirsizliğe eşlik eden duygular dayanılmaz hissettirse de, onlara direnmek veya dikkatinizi dağıtmak sadece geçici bir rahatlama sağlar. Bu duygular kaçınılmaz olarak tekrar ortaya çıkarlar ve içeri alınmak için kapıyı çalarlar. Bu duygulara bir misafire davrandığınız gibi davranın, onları isimleriyle karşılayın. “Merhaba, öfke. Merhaba, korku içeri gel haydi.” Nefesinizi kullanarak bu duyguların kendilerini göstermeleri için bedeninizde yer açın. Bu sürece yardımcı olmak için duygu ve düşüncelerinizi oldukları gibi görün, onlardan kaçmak yerine onları gözlemleyin ve anlayışla karşılayın. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve hissettiğiniz her şey son derece normal.
Bunlarla birlikte, nefes egzersizleri yapmak, hareket etmek, sizi rahatlatan aktiviteler yapmak bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmanızı sağlayacaktır.
Bonus: Umutsuzluğa alışmayın.
Bizi umutsuzluğa alıştıran her türlü etmenin aksine, her zaman bir çıkış yolu olduğunu kendinize hatırlatın. Bu size inandırıcı gelmiyorsa, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çok büyük bir karanlığın içinden yaktığı ışıkla, koca bir ülkeyi aydınlığa boğduğu mücadelesini hatırlayın.
Aydınlıkta kaldığımız sürece, her daim bir çıkış yolu olacaktır.