Çocukluk çağınızdaki yaşantılarınızın şimdiki ‘siz’ üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Pek çok psikoloji kuramı, bireylerin çocukluk çağındaki yaşantılarının yetişkin çağındaki düşüncelerini, duygularını ve kişiliğini etkilediği yönünde hemfikir. Öyle ki, bu varsayımı temel almış Şema Terapi isimli bir terapi modeli bile var. Yetişkin yaşamımızda karşılaştığımız duygusal zorluklar ve ilişkisel çatışmaların kökleri, genellikle çocukluk dönemimizde atılmıştır. Şema terapi, bu köklere inerek, yetişkin halimizle içimizdeki çocuğa bir yolculuk yapmamıza olanak tanır. Bu terapi yöntemi, çocukluk yaralarımızı ve bunların bugün nasıl davranışlarımıza, düşünce kalıplarımıza ve ilişkilerimize etki ettiğini anlamamıza yardımcı olur. Şema terapi sayesinde, kendimizi daha iyi tanıyabilir ve yaşamımızı daha sağlıklı ve dengeli bir şekilde sürdürebilmek için güçlü bir adım atabiliriz.
Kısıtlayan inançlarımız nereden geliyor?
- “Hiçbir yere ait değilim.”
- “Kontrolümü kaybetmekten korkuyorum.”
- “İnsanlar beni incitebilir.”
- “Kendimi çoğu zaman dışlanmış ve farklı hissediyorum.”
- “Beni gerçekten anlayan kimse yok.”
- “En sonunda yine yalnız kalacağım.”
- “Her zaman başarılı olmalıyım.”
- “Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımdan öncelikli görüyorum.”
- “İnsanların beni kontrol etmesine izin veriyorum.”
- “Sevilecek bir yanım yok.”
- “İnsanlar bana zarar verebilir, bu nedenle hep tetikte olmalıyım.”
Yukarıdaki cümlelerden bazıları size tanıdık geldi mi? Zaman zaman zihninizden benzer düşüncelerin geçtiğini fark ettiniz mi? Bu düşünceler doğrultusunda hareket etmeye çalışmanın ne kadar yorucu, kaygı artırıcı ve tatmin edilmesi zor bir hedef olduğunu görebiliyor musunuz? İşte bu gibi düşünceler, hayata bakış açımızı belirler. Bu düşünceye öylesine inanırız ki, o düşünceyi doğrulayacak şekilde davranışlarımızı ortaya koyar ve bu inanışa sıkı sıkıya sarılırız. Ancak bu düşüncenin ne kadar gerçek olduğunu sorgulamak aklımıza bile gelmez.
Kalıplaşmış düşüncelerimiz: Şemalar
Şemalar; çocuklukta yaşadığımız anların, deneyimlerin, yaşantıların etkisiyle gelişen ve sonraki yıllarla pekişen belli bir konuya ait kalıplaşmış düşüncelerdir. Şemalar teoride çok işe yarar ve günlük yaşantımızı kolaylaştırır. Ancak bazı şemaların içeriği gerçekten çarpıtılmıştır ve kişinin yetişkin hayatında bulunduğu ortama uyum sağlamasını zorlaştırır. İşte yukarıdaki cümleler de belli başlı şemalarımızın düşünceye bürünmüş halidir.
İnanışlarımızı tetikleyen bir olay yaşadığımızda bu konu hakkındaki düşüncemiz gün yüzüne çıkar ve kendini her alanda gösterir. Böyle zamanlarda düşüncelerimizin bizi hapsettiğini hissederiz. Düşüncelerimiz; davranışlarımızı, duygularımızı, kişiliğimizi ve yaşamımızı yönlendirir gibidir ve bu durum herkesin başına gelir. Ancak bazı kişilerde bu inanışlar, uyumsuzluk yaratır. Gerçeği olduğundan farklı halde yansıtır. Kişiye acı ve ızdırap getirir. İşte o zaman psikolojik bir problemle karşı karşıya olduğumuzu düşünürüz.
Şema terapi yaklaşımına göre içimizdeki çocuk figürleri
Şema terapi yaklaşımına göre, her bireyin içinde farklı duygusal deneyimleri ve ihtiyaçları temsil eden dört çocuk figürü bulunur. Bu dört figür; incinmiş çocuk, kızgın çocuk, dürtüsel çocuk ve mutlu çocuk olarak adlandırılır ve her biri farklı bir duygusal yaşantıyı temsil eder. Bu çocuk figürlerini tanımak ve anlamak, duygusal yaralarımızın kaynağını keşfetmemize ve daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.
İncinmiş çocuk
Hepimizin temel çocukluk ihtiyaçları vardır. Sevgi, bağlılık, bakım, ilgi, güvenlik, övgü ve empati bunlardan sadece birkaçı. Bu ihtiyaçlarımız ebeveynlerimiz tarafından karşılanmadığında kendimizi incinmiş hissederiz. Üzüntü, kaygı, yalnızlık bizimle büyür. İçimizdeki incinmiş çocuğun sevgi eksikliği, yetişkin hayatımızdaki ilişkilerimizi etkiler. Güven sorunları, terk edilme korkusu, bağlılık problemleri yaşayabiliriz.
Kızgın çocuk
Bir diğer senaryoda ise çocukluğumuzda duygularımız, düşüncelerimiz ve varlığımız onaylanmamış, özgürlük ihtiyacımız karşılanmamıştır. Böyle bir durumda kendimizi kızgın hissederiz. İçimizdeki kızgın çocuk içindeki öfkesini dışarıya yansıtır. Öfke, kızgınlık ve sinirlilik bizimle birlikte büyür.
Dürtüsel çocuk
Eğer ebeveynimiz sınırları ve toplumsal kuralları bize öğretmemiş ve ihmal etmişse dürtüsel çocuk devreye girer. İstediğimizin hemen olmasını isteriz. Keyfi davranışlar sergileriz. Başkalarının ihtiyaçlarına saygı duymayız çünkü bize öğretilmemiştir. Böyle bir durumda yetişkin hayatımızda öz-kontrol problemi yaşayabiliriz. Başkalarının ve kendimizin sınırlarını bilme ve aşmama konusunda sorunlar yaşayabiliriz.
Mutlu çocuk
İşler her zaman kötü gitmez elbette. Ebeveynlerimiz gerekli ihtiyaçlarımızı karşıladığında, bize sevgisini ve ilgisini gösterdiğinde, mutlu ve tatmin oluruz. İçimizdeki mutlu çocuk, büyüyünce de mutluluğunu sürdürür. Mutlu çocuk büyüyünce karşılaştığı problemleri çözme becerisi gösterir, zorluklarla başa çıkmaya çalışır ve yaşamını kısmen sorunsuz sürdürür.
Çocukluktaki yaşantılarımızın yansımasını, yetişkin hayatımızda görürüz.
Ailesi tarafından sevgi ihtiyacı karşılanmamış incinmiş çocuk büyür ve yalnız kalmaktan çok korkar. Yalnız kalmaktan korktuğu için kendisine acı veren, keyif almadığı bir ilişkiyi devam ettirmek için uğraşır da uğraşır.
Varlığının dikkate alınmadığı bir evde büyüyen kızgın çocuk büyür ve mükemmeliyetçi bir kişi olur. Tüm sınavlarda o birinci olmalı, hayatında hiç hata yapmamalıdır. Belki de varlığını bu şekilde kanıtlayabileceğine inanmıştır.
İhmal eden ve iyi rehberlik etmemiş ebeveynlerle yaşayan dürtüsel çocuk büyüyünce kural tanımaz, kendisinin öncelikli olduğunu düşünür ve kendi ihtiyaçlarını diğer kişilerinkinden üstün görür. Böylece etrafı tarafından bencil, kendini beğenmiş, sorunlu, egoist, narsist gibi sıfatlarla adlandırılır. Kendi yaşantımıza ve etrafımızdakilerin yaşantısına baktığımızda bu gibi örneklerin tonlarca olduğunu görürüz.
Peki sizin içinizdeki çocuk nasıl? İncinmiş mi? Kızgın mı? Disiplinsiz mi? Mutlu mu? Bu yazıyı okuyunca içinizdeki çocuğun karşılanmamış bir ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Öyleyse hangi ihtiyacı karşılanmamış? Gözlerinizi kapatıp içinizdeki çocuğu düşündüğünüzde ona ne söylemek istersiniz? Ona iyi hissettirecek bir kaç cümle söylemek, ona sarılmak, belki başını okşamak istemez misiniz?