Sosyal Medyanın Öz Saygını Zedelediğini Gösteren 5 İşaret

Sosyal medya; hepimize “Ben de buradayım!” deme fırsatı yaratan yeni nesil medya. “Benim de söyleyeceklerim var.”, “Bakın, bu benim hayat tarzım.”, “Bunları giymeye bayılıyorum.”, “İşte en sevdiğim şarkı…” Sosyal medyanın hayatımızın merkezine oturmasını, insanlığın kendini içgüdüsel olarak ifade etme ihtiyacını karşılamasına bağlayabilir miyiz? Eskiden fikrimizi beyan etmek için önce sormalarını beklerdik; artık öyle bir ihtiyacımız yok. Yaz Twitter’a okusunlar. Çek fotoğrafı, koy Instagram’a görsünler. Başlarda sesimizi duyurabildiğimiz, fikrimizi özgürce beyan edebildiğimiz, hayatımızın sergilemek istediğimiz parçalarını gösterebildiğimiz için bize çok iyi geliyordu sosyal medya. Rahatlatıyordu belki de, öyle değil mi? Peki sonra ne oldu?

Sosyal medya neden soluk soluğa süren bir yarışa döndü?

Zaman içinde sesimizi duyurma ihtiyacı onaylanma ihtiyacına döndü. Zaten bir hayli meyillidir insan onaylanmaya. “Ben de buradayım.” deme ihtiyacı, yerini “Ben de mutluyum.”, “Benim de hayatım hiç fena değil.” deme ihtiyacına bıraktı. Binlerce filtre programı, hikaye düzenleme uygulamaları, o özellik, bu özellik… Nereden çıktı bunlar? İhtiyaç vardı da ondan. Artık bu bir yarıştı, ve hayatımızı ‘daha iyi’ gösterecek her şeye ihtiyacımız vardı. Hayatımızı daha iyi gösterecek olan her şeye ‘okey’dik! Ve işte şimdi buradayız; sonu olmayan bir yarışın içinde…

Peki hiç yorulduğunu hissetmiyor musun? Elbette hissediyorsun. Sürekli yenisi çıkan ve ötekini unutturan ürünler, mükemmel bir şekilde dekore edilmiş evler, herkesin çılgınlar gibi eğlendiği cumartesi geceleri, ışıl ışıl ciltler ve kusursuz(!) vücutlar… Tüm bunlar sana “Ben bu yarışın neresindeyim?” dedirtmiyor mu? Yetişemiyormuş gibi hissettiğin olmuyor mu?

Hesaplarında gezindikten sonra modunun düştüğünü gözlemliyorsan

Sadece mükemmel bir yaşama değil, aynı zamanda mükemmel bir cilde, vücuda veya hepsine birden sahipmiş gibi görünen, kusursuz influencer’lara sahip olan sosyal medya platformlarıyla doldu dört bir yanımız. Köşeye şu notu da iliştirelim: yalnızlıktan muzdarip olanlar veya depresyona meyilli kişiler, sosyal medyada diğerlerinden daha fazla zaman geçirme eğilimindeler.

Sosyal medyada gezindikten sonra ruh haline dikkat et; kendini nasıl hissediyorsun? Bir anda keyfin kaçıyorsa, modun düşüyorsa belki de sana sandığın kadar iyi gelmiyordur.

Kendini sürekli başkalarıyla kıyaslıyorsan

Sen iş yerinde sıkışıp kalırken, Instagam’da takip ettiğin veya Facebook’ta arkadaş olduğun her insan,  senin zihnindeki rüyayı yaşıyor gibi göründüğünde, işte sana kocaman bir kıyas!

İşin aslı, çoğu insan hayatlarının çekici kısımlarını sergilerken olumsuz taraflarını -doğal olarak- gizliyor. Hemen hemen hiçkimse ağlarken bunu paylaşmaz. Ya da çektiği aşk acısını naklen yayın yaparak sana izletmez. Bu nedenle, günlük aktivitelerini, lisedeki sınıf arkadaşının Avrupa’ya yaptığı en son seyahatiyle karşılaştırmak sağlıklı değil. Hiçkimsenin hayatı kusursuz değil. Bunu idrak etmek sana çok şey kazandıracak.

Yüz yüze iletişimde sıkıntı çekiyorsan

Çevremizdekilerle yüz yüze konuşmak yerine sosyal medyada daha fazla etkileşimde bulunmak, kaçınılmaz olarak yüz yüze yaptığınız etkileşimleri etkiler.

Uzun zamandır görüşmediğin arkadaşının sosyal medyada paylaştığı bir fotoğrafının altına “Bi ara görüşelim!” yazmak çok zahmetsiz evet. Fakat iletişimin sosyal medyaya kaymasıyla, yüz yüze iletişim pratiğimizi kaybetmeye başladığımız gerçeğini de aklında tutmanı isteriz. Yeni tanıştığın insanlarla konuşurken göz teması kurmakta zorlanıyorsan, kelimeleri çıkıştıramıyorsan belki biraz yüz yüze iletişim kurmanın vakti gelmiştir. İletişim kabiliyeti pratik ister; yeni ortamlara girmek, yeni insanlarla tanışmak pratik yapmana yardımcı olacaktır.

Paylaşımların çok ‘like’ aldığında kendini onaylanmış hissediyorsan

Gurur duyduğun bir şeyi gönderdiğinde herkesin buna bayılması harika bir duygu, evet. İster muhteşem bir selfie, ister esprili bir tweet olsun; paylaştığında kendini iyi hissetmende hiçbir sakınca yok.

Fakat kendini onaylamanın bu tepkilere ve beğenilere dayanması noktasında sıkıntı yaşanabiliyor. Dahası, beklediğin övgüyü almadığında ışığının söndüğünü hissetmen. Değerini like’ların belirlemesine izin vermemelisin. Bu, hayattaki var oluşunu, değerini tamamen başkalarının elindeki butona bırakmaktan başka bir şey değil.

Bir şey paylaşmadığında kendini suçlu hissediyorsan

Işıl ışıl, harika bir mekana gittin, tam sosyal medyada paylaşacakken şarjın bitti, hay aksi! Çok güzel görünen bir tatlı geldi masaya ama sen daha fotoğrafını çekemeden insanlar tatlıya daldı ve bütün görüntü bozuldu, tüh! Çok meşhur bir müzeye girdin ama içeride fotoğraf çekmek yasakmış, ne anlamı kaldı şimdi! Festivalde çektiğin videolarda ses çıkmamış, oldu mu bu ya?

Böyle zamanlarda kendini kötü, keyifini kaçmış hissediyorsan, tehlike işareti! Sakın seni eleştirdiğimizi, üstüne geldiğimizi düşünme; hepimiz oradaydık zaman zaman. Sana hesaplarını kapat, sosyal medya kullanma demiyoruz. Kendini, değerini, hayatını sosyal medyadan ayırmanın iyi geleceğini, içinde bulunduğun yarıştan sıyrılman gerektiğini, kimsenin o kadar da mükemmel(!) bir hayatı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz.

Like’lar olmadan da çok güzel ve değerlisin! Güven bize.

Kaynaklar
sosyal medya aldatmacası, sosyal medyada iyi görünmek, sosyal medyanın hayatımıza etkileri, sosyal medyanın zararları