Aşkın Kimyası: Aşık Olunca Beynimizde Neler Oluyor?

Aşk, içimizde kelebeklerin uçuştuğu, harika bir duygu yaratarak fiziksel çekiciliğin baş rol oynadığı büyülü bir masala davet ediyor bizleri. Aşk, sadece duygusal bir deneyim değil, aynı zamanda biyolojik ve psikolojik süreçlerin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Peki, insanları birbirine çeken bu güçlü bağın ardında neler yatıyor? Neden bazı kişilere karşı derin bir çekim hissederken, diğerlerine karşı bu duyguyu yaşamıyoruz? Aşkın gizemli doğasını çözmek için bilimin ışığında bu sorulara yanıt arıyoruz. Hazırsanız, aşkın derin ve karmaşık yapısını psikolojik açıdan incelediğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz; işte aşkın kimyası!

Aşkın Bağımlılık Yapıcı Etkisi: Beynin Ödül Sistemi

Bilim insanları aşkın sırrını çözmek amacıyla tutkulu aşk yaşayan üniversite öğrencileri üzerlerinde bir deney yapmışlar. Tutkulu aşıklara, aşık oldukları kişilerin fotoğraflarını gösterirken bir yandan da tutkulu aşk yaşayan deneklerin beyinlerindeki aktiviteleri görüntülemişler. Beynin farklı farklı bölgelerinden uyarılma olmasına rağmen hepsinin ortak özelliği beyindeki çok güçlü ödül sisteminin birer parçası olması. İlginç olan da bu! Çünkü bu araştırmadan anlıyoruz ki aşık olduğumuz zaman beynimiz bizi ödüllendiriyor.

Aşk beyin üzerinde tam bir bağımlılık etkisi yaratıyor ve bu bölgeler madde kullanan kişilerde de aynı şekilde aktive oluyor. Yani aşk tam bir müptezellik hali diyebiliriz. Aşık oluca beynin ön tarafında (frontal) çok fazla aktivasyon gerçekleşiyor. Motor hareketlerimizden sorumlu olan bölgelerle, beynimizin ön tarafı can ciğer kuzu sarması olduğundan aşık olan kadının ya da erkeğin sevdiğinin yanında sakarlaşması, elinin ayağının birbirine dolaşması hep bu yüzden.

Tabi beynin tiksinme, iğrenme ile ilgili olan kısımlarının da baskılanmasıyla sevdiğimize karşı sonsuz bir hayranlık besliyoruz. Sonra tabi ki tüm aşıklarda mantık uçup gidiyor. Yani aşığın aklı başından gidiyor demek hiç de yanlış olmaz.

Zevkle Bağlanıyoruz: Dopamin ve Oksitosin

Peki bu bir aşk müptezeline yeter mi, asla! Bazı kimyasallarda çorbada bizim de tuzumuz bulunsun istiyorlar ve işler daha karmaşık hale geliyor. Dopamin oyuna katılıyor ve aşık olmak dopamin seviyesini artırıyor. Dopamin, keyif ve ödül sistemiyle bağlantılıdır, bu da aşık olduğumuzda hissettiğimiz mutluluğun kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.

Oyunda olmazsa olmazımız ise oksitosin; bizi sevdiğimize bağlayıp, hep el ele göz göze olmamızı, sarılmamızı, öpmemizi emreden hormonumuz. Oksitosin, genellikle “aşk hormonu” olarak bilinir ve aşık olduğumuzda beynimizde salgılanır. Bu hormon, duygusal bağlanmayı ve partnerimize olan güvenimizi artırır. Aşık olduğumuzda sarılma, öpüşme gibi fiziksel temaslar oksitosin seviyelerini yükselterek ilişkimizi güçlendirebilir.

Aşık olanın korkusuzluğu amigdaladan geliyor!

Amigdala, beynin duygusal tepkilerden sorumlu olan bölgesidir ve özellikle korku ve öfke gibi yoğun duyguları düzenler. Beyinde bazı güçlü duygularla aktive olan ve korkunun da merkezi diyebileceğimiz amigdala; aşık olduğumuz zaman baskılanıyor.

Bu durum, aşkın verdiği güven ve rahatlama hissini açıklayabilir, çünkü aşık olduğumuzda tehlike ve stres algımız azalır. Ayrıca, amigdalanın aşkta oynadığı rol, aşıkken neden daha cesur ve risk almaya açık hissettiğimizi de açıklar; çünkü bu duygusal bağ, beynimizin savunma mekanizmalarını geçici olarak zayıflatabilir. Amigdalanın baskılanması Ferhat’a dağ deldirirken, Mecnun’u çöllere düşürürken, bizlere neler yaptırır bir düşünün.

Peki aşk neden biter?

Görüldüğü gibi, aşkın ilk evrelerinde, dopamin, oksitosin ve norepinefrin gibi hormonlar yüksek düzeyde salgılanıyor; bu da yoğun bir mutluluk, bağlılık ve heyecan hissi yaratıyor. Ancak, zamanla bu hormonların seviyeleri düşmeye başlar.

Dopamin ve norepinefrin seviyelerinin azalması, başlangıçtaki tutkunun ve heyecanın zamanla sönmesine neden olabilir. Oksitosin hormonu ise, uzun vadeli bağlanmayı desteklese de, bu hormonun tek başına ilişkinin sürdürülmesi için yeterli olmadığı durumlar ortaya çıkabilir. Hormonların etkisi azaldığında, ilişkiyi sürdüren diğer faktörler — iletişim, anlayış, ortak değerler gibi — daha belirleyici hale gelir. Aşkın bitmesi, genellikle bu biyokimyasal değişimlerin yanı sıra, ilişkinin dinamiklerinde meydana gelen değişikliklerle de bağlantılı.

Kaynaklar
aşk neden biter, aşk ve hormonlar, aşkın bilimsel yönü, aşkın kimyası, aşkın ömrü, neden aşık oluruz