Bir başkasının gözleriyle görmek nasıl olurdu? Renkler aynı mı olurdu? Bakışlarımızın düştüğü yer farklı mı olurdu? Baktığımız yerler aynı olsa da gördüklerimiz her zaman değişiyor. Görmek çok boyutlu düşünce alanını da tetikliyor; zihnin geçmişteki anılara, hayallere, duygulara ve bazen de gizemli dejavu anlarına baktığı bir bütün olarak algılanıyor. Sanat terapisi ise tam bu noktayı değerlendiriyor.
Bakmak ve görmek… Bunlar üzerine düşündüğümde ilk aklıma gelen aynı manzaranın farklı insanlar tarafından çekilmiş binlerce fotoğrafı ve her fotoğraftaki birbirinden farklı detaylar geliyor. Güneşin ışıklarının merkezde oldukları, bazen insanların yüzlerini bazen de yaptıklarını odak alanlar, dağların detaylarını görebildikleriniz ya da ufuk çizgisinden sonsuzluğa uzanır gibi görünen manzaranın önünde minik bir çiçeğin olduğu fotoğraflar… Gerçekliği kaydetmek için çektiğimiz fotoğraflar da özünde kişisel algımızı yansıtıyorlar.
Peki ya gerçeklikten biraz daha uzaklaştığımızda ve hayal gücünün de devreye girmesine izin verdiğimizde ortaya neler çıkıyor? İşte burada, fotoğrafın ötesinde gözün gördüğüne ellerin de yardım etmesiyle resim yaratılıyor. Resim; çeşitli boyalar ve tekniklerle bu bakıp gördüğümüz alana hayal gücünü de ekliyor sanki ve gördüğümüz üç boyutlu manzara, somut dünyada iki boyutlu gibi görünse de aslında pek çok daha boyutu kapsıyor.
İlgini çekebilir: Terapötik Sanat: Bir Farkındalık Pratiği Olarak Resim
Sanat terapisi ile bakmak ve görmek üzerine deneyimlerimizi çeşitlendirmek içinse deneyebileceğimiz minik pratiklere alan açabiliriz. Bu yeni pratiklerin algı dünyamızda yarattıklarının yansımalarını fark ettiğimizde; getirdiği hisler ve duygular önceki deneyimlerimizden nasıl farklılaşabilir keşfedebiliriz. Yeni bir bakmak ve görmek deneyimi için gün içinde kendinize ayıracağınız ufak bir molada belki her zaman hayatınızın parçası olan bir manzaraya karşı ya da her zaman size keyif veren bir manzaranın karşısında boya ve resim malzemeleriyle birlikte deneyebilirsiniz…
“Gerçek bir keşif yolculuğu yeni topraklara ulaşmak değil, eski olanı yeni gözlerle görmek demektir.” Marcel Proust (Mahpus – Kayıp Zamanın İzinde, 1923)*
Bakışın izdüşümü
Gözlerimizin açık olduğu her an bir yerlere bakarız, hatta kapalı olduğunda bile bakışın sabitlendiği bir yer olduğunu ancak serbest bırakmaya çalıştığınızda fark edebilirsiniz. Bakmak eylemini bilinçli bir şekilde yapsak nasıl olur? Gözlerinizi kapatıp bakışınızı serbest bıraktıktan sonra tekrar gözlerinizi açtığınızda bakışlarınız ilk nelere odaklanıyor? Tek bir yerde sabit kalma eğiliminde mi yoksa hareketli mi? Bu serbest bakışların ardından derin bir nefes alıp verdiğinizde, sakinliğe davet yarattığınızda bakışların hızı da sakinleşiyor mu? Yavaşlamak için kendinize biraz zaman verebilir, dilediğiniz kadar bakışlarınızı takip oyununu oynayabilirsiniz…
İlgini çekebilir: Sanat Terapisi: Bir Meditasyon Tekniği Olarak Mandala
Görüleni fark etmek
Bakışlarımızı bilinçli farkındalıkla takip ettikten sonra neler gördüğümüze odaklanabiliriz. Burda ilginç olansa; görme duyusunda var olan kör noktaları beynimiz kendiliğinden doldurur ve dünyayı incelerken beynin gerçekte ne kadar az bilgi aldığını ve ne kadarının beynimiz tarafından sağlandığını gösterir. Bireysel deneyimimizin zenginliği büyük ölçüde yanıltıcıdır; aslında çok azını “görürüz” ve gerisini yapmak için eğitimli tahminlere güveniriz. Yani gördüklerimizi her zaman gerçeği yansıtmasa da aslında bizim gerçekliğimizi yansıtırlar. Bireysel gerçekliğimizi ise deneyimlerimiz, hayal gücümüz, anılarımız, düşüncelerimiz oluşturuyor olabilir. Yarattığımız bu gerçekliğe her bir ayrı sefer farkındalıkla baktığımızda belki değişen detayları fark edebiliriz. Gördüklerimizi nasıl anlamlandırdığımızı anlamak içinse resim yaparak görsel algı günlüğümüzü oluşturabiliriz.
İlgini çekebilir: Mantra Meditasyonu ile Sesin Şifası: Beden, Zihin ve Ruh Bütünlüğünü Dengeleme
Görsel algı günlüğü
Aynı manzaraya farklı günlerde, farklı zamanlarda, farklı duygularla baktığımızda ve gördüklerimizin resmini yapabilir, bu resimleri herhangi bir estetik kaygı duymadan sadece elimizin boyayla buluşmasının ardından kağıda her ne yansıyorsa o şekilde sağaltımı amaçlayan terapötik bir pratik olarak uygulayabiliriz. Resimleri yaparken günün hangi saati, nasıl duygular içerisindeyiz ya da düşüncelerinizin yoğunlaştığı konuları da not alabiliriz. Ardından aynı manzaraya baktığımızda ve gördüğümüzde, dış dünyamız ve iç dünyamızın kesiştiğinde ortaya çıkan bu resimlere ve notlarımıza bakarak; “Hangi zamanda hangi renkleri tercih ediyoruz?”, “Farklı renkleri hangi duygulara göre kullanmış olabiliriz?”, “Her bir resimde nasıl detaylar öne çıkıyor?”, “Daha önce görmediğimiz bir şey fark ettik mi?”, “O günkü düşüncelerimizin izini renklerde ya da şekillerde görebiliyor muyuz?” gibi sorulara odaklanabiliriz. Bu sorulara vereceğimiz yanıtlarla kendimizi resimler aracılığıyla daha yakından tanıyabilir, fark etmediğimiz detayları fark edebilir, bu pratiği uygulamanın yarattığı etkiler üzerine düşünebiliriz. Belki de en önemlisi, bu pratiği uygularken yalnızca kendimize vakit ayırabiliriz…
Yardımcı kaynaklar:
- The only true voyage of discovery…would be not to visit strange lands but to possess other eyes.” Marcel Proust, Prisonnière (The Captive, 1923)
- “Illusions: Mind the Gap” in SA Mind 16, 1, 100-98 (April 2005)
- doi:10.1038/scientificamericanmind0405-100