Ekranlarda güçlü kadınların ilham verici hikayelerine şahit olmak, hem cesaret hem de motivasyon kaynağı olabilir. Karşılaştıkları zorluklara rağmen inançlarını ve azimlerini kaybetmeyen bu kadın karakterler, izleyicilere hayatlarının her alanında nasıl daha güçlü ve kararlı olunabileceğini gösteriyor. İşte, güçlü kadınların hikayelerini anlatan ve sizi derinden etkileyecek beş dizi ve film önerisi!
Coco Before Chanel (Coco Chanel’den Önce)
“Moda geçer, stil kalır.”
Gabriella, şarkıcı olmak ile terzi olmak arasında sıkışıp kalan genç bir kadındır. İstediği tek şey zengin ve tanınan bir kadın olmaktır. Ablasının bir aristokrat ile evlenmesiyle yalnız kalır ve şarkı söylediği kabarede kendisine büyük hayranlık besleyen Étienne Balsan’in malikânesine yerleşir. Burada yeteneklerini keşfede ve Gabriella’den Coco’ya dönüşür. Sosyetenin içinde yer alabilmek için sığıntı olmayı kabul eden Coco, aşka inanmayan ancak idealleri uğruna her şeyi yapabilecek bir kadındır. Hayatının aşkı Arthur ‘Boy’ Capel ile tanıştığında onun nişanlı olması bir süre sonra umrunda olmaz. Sevgilisinin desteği ile ilk dükkânını açar.
Gabriella, Coco Chanel moda dünyasına yön vermiş, kadınlara ilham olmuş ve başarılarıyla tüm dünyaya kadının gücünü göstermiş önemli bir modacıdır. Ancak filmde bazı noktaların neden-sonuç ilişkisinin düzgün kurulmadığı düşüncesindeyim. Neden rahat kıyafetler tercih ediyor ya da tasarımlarında nelerden ilham alıyor gibi konular oldukça yüzeysel kalmış.
Hidden Figures (Gizli Sayılar)
“Biz burada, NASA’da, renkli – beyaz hepimiz aynı renk işeriz.”
Filmde, ırk ayrımcılığının çok yoğun yaşandığı bir dönemde NASA’da iş bulan 3 dahi ve siyahi kadının hikayesi anlatılmaktadır. NASA binasında siyahilere ayrı tuvalet verilirken, ayrı katlarda çalıştırılırken, önemli pozisyonlara getirilmezken hatta dokundukları kahve makinesine bile dokunulmazken; Bu 3 kadın zekâları ve azimleri sayesinde kısa sürede oradaki beyaz çalışanlara kendilerini sevdirirler ve Dünya yörüngesine çıkan ilk Amerikalı astronot John Glenn’ in başarıyla yörüngeye çıkıp-inmesini sağlarlar.
Hidden Figures, Amerika’da defalarca anlatılmış bir tarihten farklı bir kesit sunuyor. Nasa’nın uzaya çıkması anlatılırken hepimizin aklında beliren bazı isimler vardır. Bunlar; John Glenn, Alan Shepard ve Neil Armstrong gibi isimlerdir. Bu film sayesinde artık Katherine G. Johnson, Dorothy Vaughan ve Mary Jackson da uzay yolculuğunun önemli isimleri olarak akıllarda yer edecek.
Sıradan bir deha filminden ziyade aynı ölçüde ırkçılık sorununa da dikkat çekilmiş ve aradaki denge güzel oturtulmuş. 3 kadının sadece siyahi ya da dahiden öte bir anne ve eş olduğu da abartılmadan işlenmiş.
Joy
“Başarısızlıklarının seni engellemesine izin verme. Asla umut etmeyi bırakma.”
Joy, küçüklüğünden beri tasarım ve icat yeteneği oldukça güçlü olan bir kadındır. Annesi ve babası ayrılmış, annesi kendisini pembe dizilerin evrenine kapatmıştır. Babası ise önce kendisinden yaşça küçük sevgilisiyle evden ayrılmış, sonra terk edilince geri dönmüştür.
Kendisi de yanlış kararlar vermiş, erken yaşta evlenip boşanmıştır. Bu evlilikten ise iki çocuğu olmuştur. Eski kocasının kalacak yeri olmadığı için, evinin bodrum katında onlarla yaşamaktadır. Bir süre sonra Joy kendisinden tamamen vazgeçmiş ve bu tuhaf aile ortamına kendisini adamıştır. Her şey canına tak edene kadar.
Yarım bıraktığı hayallerine kavuşmak için var gücüyle çalışmaya başlar. Bu süreçte bir çok kere umudunu yitirir, vazgeçer, dibe vurur ancak her seferinde tekrar ayağa kalkmayı başarır. Büyük bir ticaret imparatorluğu kurar ve dünyaya güçlü bir kadın patron nasıl olunurmuş gösterir.
Changeling (Sahtekâr)
Telefon operatörü olarak çalışan ve dul bir kadın olan Christine Collins, günün birinde eve döndüğünde 9 yaşındaki oğlu Walter’ı bulamaz. O dönem oldukça yolsuzluk, cinayet, adam kayırma gibi olayların yaşandığı LAPD ‘de (Los Angeles Polis Departmanı) acılı anne görmezden gelinir. Yüzeysel bir arama yapılmakla birlikte küçük çocuktan hiç bir iz bulunamaz. Ancak Christine pes etmez.
Olay gazete manşetlerine taşınınca, LAPD 5 ay sonra “Oğlunu bulduk” diyerek kadının karşısına Walter’a benzeyen bir çocuk çıkarır. Halkla ilişkiler ekibi, gazeteciler, fotoğrafçılar, polisler ve bürokratlar önünde büyük bir coşku ve kutlama eşliğinde yapılan karşılaşmada Christine kendisine getirilen çocuğun Walter olmadığını anlar.
Duygusal karmaşaya düştüğü için çocuğu eve almaya razı olur. Toparlanınca gerçekleri söylemek ister ancak kimse ona inanmaz. Bu süre zarfında oğlunun değişmiş olabileceğini söyleyip onu karakoldan geri yollarlar. Christine zamanla LAPD’nin ona destek değil köstek olduğunu anlayacak ve mücadelesine aktivist rahip Briegleb ile birlikte devam edecektir.
Filmin asıl anlatmak istediği 1920’lerin sonu ve 30’ları kapsayan dönemde LAPD’nin içindeki yozlaşmayı anlatmak; kumar, fuhuş gibi para kaynaklarını kendi yönetimlerine aldığını, bunun yanı sıra polislerin insanları nasıl etkisiz hale getirdiklerini göz önüne sermek.
Girlboss
“Bu mükemmel durumda, orijinal bir 1970 East West buzdağı derisi bir motosiklet ceketi. Malının esas değerini bil, çünkü az önce kazıklandın.”
Sophie Amoruso, 20’li yaşlarının başında, yetişkin dünyasına girmek ve sorumluluk almak istemeyen bir genç kızdır. Girdiği işlerde uzun süre çalışamaz, kirasını ödeyemez, hayatındaki diğer problemleri çözmek için hiç bir şey yapmaz. Bir gün ikinci el dükkânlarından birinden 9 Dolara aldığı ceketi e-Bay’de yüzlerce dolara satınca vintige kıyafet macerası başlar. Sophie Amoruso şu an Nasty Gal markasının sahibidir.
Listeyi bir Netflix dizisi ile bitirmek istedim. 13 bölümlük bir dizi olan Girlboss bir çok açıdan beni tatmin etse de, gerçek hayattaki Sophie de böylesine çılgın, tuhaf ve başına buyruk mu merak etmedim değil. Hareketleri bana fazla abartılı geldi. Neyse ki Sophie’yi canlandıran oyuncu Britt Robertson rolün altından öyle güzel kalkmış ki, hareketler üzerinde hiç sakil durmamış.