Güzellik gezegeni olarak kabul gören Venüs’ün, Haziran ayı itibariyle sekiz yıllık döngüsünü tamamlayıp yepyeni sekiz yıllık döngüye başladığı dönemde güzel olgusu ve güzelliğe ilişkin kuramsal bir bakış açısına göz atmaya ne dersiniz? Güzel nedir, güzellik olgusu hangi temellere dayanır, güzelliğin biçimsel nitelikleri nelerdir, altın oran nedir? Hepsini sizin için inceledik!
Güzel Nedir?
Güzel, insan yaşamına ilişkin vazgeçilmez bir olgudur. Tüm insanlar belirli ölçüler, kalıplar ve çerçeveler dahilinde güzel olanla ilgilenir. Güzeli tüketen, diğer bir deyişle güzelin tüketicisi konumunda olan her insanda güzele yönelik bir eğilim mevcuttur. Buna göre güzelin mutlak izleyicisi olan insanoğlu, bir ölçüde ya da bir anlamda güzelin kurucusu ve alıcısı olarak nitelenebilir.
Bu noktadan hareketle, bireyin dünyayla ve bireylerle olan ilişkilerini etkileyen ve sıradan eylemlerinin üzerinde dahi belirleyici rol oynayabilen estetiğin ele aldığı ilk temel kavram olan güzellik olgusunun, estetik anlayışın özünü oluşturduğunu ifade etmek mümkündür. En geniş anlamında duyusal bilginin mükemmelliği olarak güzellik, estetik kavramının yetki alanı olarak tanımlanır [1]. Hoş, güzel ve çekici olan anlamına gelen Latince bellus sözcüğünden kökenini alan güzel kavramı, doğa ile toplum olaylarının ve nesnelerin estetik özelliklerini kucaklaması bağlamında temel bir kavram olarak kabul edilir [2].
Güzellik Olgusu
Dostoyevski, dünyayı güzelin kurtaracağı düşüncesindedir ve bu bağlamda ona göre; insan bilimsiz, ekmeksiz yaşayabilmekte ancak yaşamı için bir zorunluluk olarak güzelsiz yapamamakta, yaşayamamaktadır. Şair Halil Cibran için ise güzel, bir gereksinim değil bir doygunluğun kıvancıdır [3].
Günlük yaşamda çeşitli durumların, görünümlerin, davranışların, nesnelerin ve duyguların nitelendirilmesi şeklinde hayata geçen güzellik kavramı her alanda estetik değer olarak var olur. Bu da gösterir ki, ister doğada ister sanatta olsun, güzelin geçmişi felsefenin başlangıç dönemlerinden de eskidir. Öyle ki eski çağlarda güzel, mitoslardaki tanrılara ve kahramanlara atfedilen önemli özelliklerden biridir. Bunun en açık kanıtı, güzelin mitoslara konu olan bir olgu olmasıdır.
Bu bağlamda Homeros’un* M.Ö. 9. yüzyılda İlyada (İliad) Destanı’nda anlattığı gibi güzel, tanrıçalar arasındaki güzellik yarışmasına ve Troya Savaşı’na neden olmuştur[4]. Buna göre Aphrodite, Hera ve Athena altın elmayı en güzel tanrıçaya verme yetkisine sahip olan ve daha sonraları Paris adıyla anılacak olan Aleksandros’u etkileyebilmek için birbiriyle yarışırlar. Sonunda Paris, kendisine o zamanlar dünyanın en güzel kadını sayılan Helena ile evlenmeyi vaat eden Aphrodite’i seçerek altın elmayı ona verir. Paris’in sonradan Helena’yı Troya’ya kaçırması ise Akhaio’lar ile Troya’lılar arasındaki ünlü savaşa yol açmıştır[5].
Bu doğrultuda, Altın Elma Efsanesi gibi pek çok mitolojik efsaneye konu olan ve her daim insan yaşamının odağında yer alan bir olgu olarak güzelliğin birtakım biçimsel niteliklere sahip olduğu görülür
Güzelliğin Biçimsel Nitelikleri
Güzellik aracılığıyla; yetilerin keyif verici uyumu, zihnin dünyaya hoşlanma uyandıran bir uyarlanışı ve ortak ölçülemez alanlar arasında parçalanmış kimliklerin neşeyle diriltici, kendiliğinden, belli belirsiz bir yeniden bütünlenişi hissedilir ve deneyimlenir[6]. Güzelliğin birtakım unsurlar etrafında şekillenerek haz verdiği bu uyum paralelinde güzele dair biçimsel nitelikler anlam kazanır. Söz konusu nitelikler; orantı ve simetri, düzen ve harmoni, çoklukta birlik ve ekonomi ilkesi olarak sıralanır.
1. Orantı ve Simetri
Güzelliğin biçimsel niteliklerinden ilki orantı (proportion) ve simetri (symmetry) olarak ifadesini bulur. Bu kapsamda orantıyı; bir bütünün parçalarının, bütün ile olan ölçü ilişkisi olarak ifade etmek mümkündür. Simetri ise; iki veya daha çok şey arasındaki konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu ve bakışım anlamına gelir.
En basit anlamda bir demet çiçeği düzenlemeyi denemiş herkesin nasıl bir uyum yakalamak istediğini kesin olarak bilmeksizin renkleri ve biçimleri dengelemekten haz duyduğu görülür. Buna benzer durumlarda, ne kadar önemsiz görünürse görünsün biraz farklı bir nüans dengeyi bozar ve uyumu sağlayan tek bir çözüm bulunur [7].
Söz konusu psikolojik yönelim, insanların geometrik olarak tanımlanmış bir orantısal ilişkiyi rastlantısal olana göre daha ilginç ve estetik bulduğunu gösterir[8]. Bu anlamda güzel olmak demek; duyulur şeylerin ve bütün öteki varlıkların orantılı ve simetrik olması veya aynı zamanda kendi içinde belli bir ölçüye sahip olması demektir.
2. Düzen ve Harmoni
Evrene hakim olan ve evren uyumunu sağlayan tek şeyin, sayılar ve sayılar arası orantı olarak görülmesinin zorunlu sonucu olarak düzen ve harmoni, güzelin matematiksel ilkesi olarak kabul edilir.
3. Çoklukta Birlik
Güzelliğin biçimsel niteliklerinden biri olan çoklukta birlik ilkesi (unitas in multitudine), harmoni ilkesiyle ilişkili bir yapıya sahiptir. Öyle ki, harmoni ancak çoklukta birliğin olduğu veya çokluğun bir birlik içerisinde eridiği bir durumda oluşabilir. Buna göre güzelliği oluşturan unsur, söz konusu çokluğun birlik içinde erimesidir. Bu kapsamda Yunan düşüncesinde güzellik tanımı, değişik tarzlarda dile getirilmiş olsa da çoklukta birlik şeklindeki temel ilkeye dayanır.
Estetik üzerine düşünceleriyle tanınan Plotinos düşüncesinde ise çoklukta birlik ilkesi şu şekilde ifadesini bulur: “Algı, cisimlerde formdan yoksun olması dolayısı ile kendisine direnen realiteyi (maddeyi) hükmü altına alan ve birlik hâlinde bağlayan ideayı** ve bütün öteki formlar üzerinde ışıyarak hükmeden formu görünce, o zaman cisimler dünyasının görünüşünün çokluğunu birleştirir, onu yukarıya doğru kaldırır ve parçalanmaz olan iç dünyanın basamağına götürür ve onu, bu iç dünyaya harmonik bir şey olarak teslim eder, ona uygun olan ve onun dostu olan bir şey olarak; tıpkı soylu bir adama, bir delikanlının yüzünde parıldayan erdem izinin hoş gelmesi gibidir ki, bu erdem izi, onun özü ile, iç dünyası ile uygunluk hâlindedir” [9].
Şu hâlde görülür ki algı süreci dahilindeki süje, onda kendi ruhunun birliğine dair bir yan bulması nedeniyle görünüşler dünyasında form ile ilişkiye girdiği varlıkların çokluğunu bir birlik hâlinde algılar. Böylece duyulur güzel, bir çoklukta birlik hâlinde kendini gösterir.
4. Ekonomi İlkesi
Çoklukta birlik ilkesinin temelinde yer alan ekonomi ilkesi, aynı zamanda matematiksel bir güzellik ilkesidir. Ekonomi ilkesi ile ifade edilmek istenen asıl düşünce sadece ve sadece yalınlıktır ki, bu durum çokluğun yalın ifadeler kullanılarak açıklanmasıdır. Dolayısıyla estetik anlamda güzel olan bir varlık; “çokluk karşısında çokluktan seçilmiş, çokluğa dayalı bir birliği, yalınlığı içinde ‘çoklukta bir birliği’ gösterir” [10]
Estetik ve Güzelliğin Oranı: Altın Oran
İlk ve Orta Çağ başta olmak üzere tüm tarih boyunca, estetik ve güzel ile bağlantılı bir öğe olan oran, en somut karşılığını altın oran ifadesinde bulur. Sanat eserleri Yunan felsefesinin en erken devirlerinden bu yana, daima ölçü, ritim ve uyum gibi kavramlarla birlikte düşünülmüştür.
Orantı konusu, Antik Çağ’dan sonra da sanatçı ve düşünürlerin zihnini meşgul ederek, doğada ve sanatta tüm güzellikleri açıklayacak bir matematik formül arayışına yöneltmiştir. Bunun sonucunda Eski Çağ’dan bu yana değişik biçimler altında varlığını sürdürerek Orta Çağ’a ulaşan gizemli oran olgusu, Çağ’ın bitimi ve Rönesans değerlerinin ortaya çıkışıyla altın oran veya diğer bir ifadeyle altın sayı ya da altın kesit (sectio aurea) adını almıştır.
Altın oran matematiksel ifadesini, phi sayında bulur. Phi sayısı ise; 0,1 ile başlayan ve daha sonra gelen sayının bir önceki iki sayının toplamı olduğu fibonacci adlı sayı dizisinde, iki ardışık sayının arasındaki sabit oran anlamına gelir. Yunan alfabesinin yirmibirinci harfi olan ‘ø’ ile gösterilen ve fi şeklinde okunan phi sayısının, diğer bir ifadeyle altın oranın sayısal değeri yaklaşık olarak 1,618033989…’dur. Bununla birlikte, M.Ö. 490 – M.Ö. 430 yılları arasında yaşayan Antik Yunan Çağ heykeltıraşı Phidias’ın (Pheidias) ilk harflerinden adını alan phi sayısının yerine, Eski Yunan düşünürlerinin bazıları tarafından, kimin tanımladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte tau (t) sayısının da kullanıldığı görülür.
Gizemli formüle dair matematiksel ilk bilginin ise milattan önce üçüncü yüzyılda Euclid’in* Öğeler (Stoikheia) adlı eseri olduğu bilinmektedir. Aşıt ve ortalama oran olarak kayda geçirildiği Euclid’in adı geçen önermesinde altın oran, şu şekilde ifade bulur: Bir doğru o şekilde kesilmelidir ki, bütün ve parçalardan meydana gelecek dikdörtgen diğer parçanın karesine eşit olmalıdır. Daha açık bir ifadeyle, bir doğru o şekilde kesilmelidir ki, kısa kısmın uzun kısma oranı, uzun kısmın bütüne olan oranına eşit olmalıdır. Bütün-parça ilgisine dayanan böylesi bir kesim sonucunda ise beşe sekiz, sekize onüç veya onüçe yirmibir gibi bir orantı söz konusudur. Buna göre, altın oranı en yalın ifadeyle “x’in y’ye oranı, y’nin x ile y toplamına oranına eşit olmalıdır” şeklinde formüle etmek olanaklıdır: x : y = y : (x+y)
Bununla birlikte, bir mimar ve mühendis olan Vitrivius’un altın orana ilişkin önemli bir saptamada bulunmuştur. Vitrivius’un öğretisine göre, insanı ifade eden sayı dörttür ve buna göre kolları açık bir insanın boyu ile iki kolu arasındaki uzaklık eşit olmakla birlikte ideal karenin tabanını ve yüksekliğini verir.
Bununla birlikte insan bedeninde beş sayısına da rastlanır. Bu bağlamda akla ilk olarak Leonardo da Vinci’nin Rönesans dönemine ait Vitruvian Man adlı ünlü çizimi gelir. Bir kare ve onun üzerindeki çemberin içerisinde iki kolu yanlara doğru açık bir çıplak erkek vücudunu gösteren 1490 tarihli eser, ‘Boyutlar Nizamı’ (Canon of Proportions) olarak da bilinir. Çizimde görüldüğü üzere, göbeği merkez alınmak üzere bir dairenin içine çizilebilen insan bedeninin uç noktaları düz çizgilerle birleştirildiğinde beşgen bir şekil ortaya çıkar.
Da Vinci’nin ünlü çiziminin yanı sıra yüzyıllar boyunca sanat sırlarının anahtarı olarak da kabul gören altın oranın; Keops Piramidi, Erechtheion, Phidias tarafından tasarlanan ve Atina’da bulunan Tanrıça Athena Heykeli, Olympia’daki Zeus Heykeli ve Parthenon Tapınağı gibi önemli eserlerde kullanıldığı bilinmektedir.