Tam da evde kaldığımız, kalmak zorunda olduğumuz şu günlerde evimizde daha huzurlu, daha sakin, daha dengede bir ortam yaratsak fena mı olur? Aslında hiç de olmaz. Çünkü iyi bir bağışıklık sistemi için yalnızca iyi beslenmenin yeterli olmadığını, sağlam bir iç dengeye, aile huzuruna da ihtiyaç duyduğumuzu artık biliyoruz.
Son zamanlarda birçok yerde karşımıza çıkan İskandinavların Mutluluk Sırlarını açıklayan Hygge ve onun kadar popüler olmasa da en az Hygge kadar işlevsel olan Lagom ve Lykke felsefelerinden bahsetmek istiyorum. Dünyaca ünlü Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü’ne başkanlık eden yazar Meik Wiking, bu üçlemede çok güzel bilgiler, fikirler, öneriler hatta tarifler sunuyor.
Ben bu üç kitabı edindiğimden beri, evde benimle çok iyi geçinen üç aile bireyi daha edinmiş hissediyorum. Arada tekrar tekrar açıp okumak, unuttuğum önerileri yeniden uygulamak evin atmosferini öyle güzel değiştiriyor ki. Bu yüzden kitaplar kütüphanemizde değil, orta sehpanın üzerinde duruyor. 🙂
Hadi bu üç mutluluk felsefesine birlikte göz atalım.
Hygge
Okunuşu konusunda kafalar biraz karışık. Hatta ne anlama geldiği konusu da. Yazar Wiking de kitabın başında bundan bahsediyor. Belli bir duygunun nasıl telaffuz edildiği sorulduğunda, zamanımızın en büyük filozoflarından Winnie-the-Pooh’un verdiği cevabı farklı bir şekilde söylemek gerekirse: “Onu telaffuz etmezsiniz, hissedersiniz.” diyor.
Hygge Danca yazı dilinde ilk defa olarak 1800’lerin başında ortaya çıkan, Norveç kökenli bir kelimedir. Norveç dilinde “esenlik” anlamına gelen bir sözcükten türemiştir. Tek bir karşılığı olmayan ve diğer dillere tam olarak çevrilemeyen Hygge’yi tanımlamak için rahatlık, huzur, içtenlik, bir aradalık gibi pek çok farklı kelime önerilebilir ancak hiçbiri tam anlamıyla yeterli olmayacaktır.
Ateşin önünde biraz sıcak şarap veya taze kahveyle yakın arkadaşlarla birlikte olmaktan doğan ortamın ve rahatlığın keyfini çıkarmanın çok “Hygge” olduğunu söylersek, bir açıdan “Hygge”yi tanımlamış da oluruz aslında.
Hygge tek bir sözcükten ziyade sözlük özelliği de taşır. Nasıl mı? Mesela:
- Fredagshygge/Sondagshygge: Cuma ve Pazar günleri deneyimlenen hygge
- Hyggekrog: İnsanın oturup hygge zaman geçirebileceği mutfak ya da oturma odasındaki bir köşe
- Hyggesnak: Tartışmalı konulara girilmeyen geyik muhabbeti ya da keyifli bir sohbet
- Hyggestund: Bir dakikalık hygge
Peki nasıl hygge ortamlar yaratacağız?
Aslında işin en güzel kısmı burası, çünkü hygge ortamlar yaratmak gerçekten hiç de maddi bir kaynak gerektirmiyor. Hygge gösterişsizdir, yavaştır. Yeni modaya karşı geleneksel olanı, havalı şeylere karşı basitliği ve heyecan aramak yerine huzuru tercih etmektir. Hygge’nin bileşenlerini Wiking şu şekilde sıralıyor:
- Ortam. Işıkları söndürün. Mumlar olmadan hiçbir hygge tarifi tam sayılamaz.
- Zihin. Burada şu anda var olun. Telefonları kapatın.
- Keyif. Kahve, çikolata, kurabiye, pasta, şekerleme.
- Eşitlik. Biz benden üstün gelir. Görev ve gereklilikleri paylaşın.
- Şükran. Şükran duyun. Ne kadar çok o kadar iyi.
- Uyum içinde ol. Bu bir yarışma değil. Seni zaten seviyoruz. Başarılarından bahsedip, kendini ispatlamana gerek yok.
- Rahatlık.
- Ateşkes. Ayrıca politika tartışmaları yapmanın çoğu zaman kimseye faydası yok.
- Birliktelik. İyi ilişkiler kurun ve güzel anlar yaratın.
- Sığınak. Eviniz güven ve huzur alanıdır.
Mesela bu Cuma şöyle ailemizle birlikte güzel bir akşam yemeği hazırlayıp, hiç telaş etmeden, yetişti yetişmedi kaygısı taşımadan, ışıkları söndürüp mumlarımızı yakarak, belki sohbetimizi bölmeyecek ama arkadan tatlı tatlı eşlik edecek bir müzik eşliğinde hazırladığımız yemeği yesek… Bol bol sohbet etsek ve oyunlar oynasak, sonra şükrederek geceyi sonlandırsak nasıl olur?
Tam bir Fredagshygge değil mi? Kulağa hiç de fena gelmiyor aslında!
Lagom
Lagom’un da yine Hygge gibi İngilizcede tam bir karşılığı yok ama yaklaşık olarak “ne çok az, ne çok fazla; tam kıvamında” olarak tanımlayabiliriz.
Lagom Yasası da en basit haliyle kahveniz için tam da olması gerektiği kadar süt ya da bir masajda tam kıvamında basınç gibi “tam dozunda” olan bir şeyi tarif eder. Madde dünyasının ötesindeyse dengeleme sanatının kusursuzluk noktasını ima ederek sofistike bir hal alır.
İsveçlilerin hayatlarındaki “denge” için hayatlarının bir parçası haline getirdikleri Lagom yaşam tarzının bize kazandırdıkları nelerdir peki?
- Fiziksel alan: Ölçülü, bilinçli tüketim fazlalıklardan kurtulmayı kolaylaştırır ve eviniz daha huzurlu bir yere dönüşür.
- Zihinsel alan: Bir adım geri çekilip zihninizi yavaşlattığınız zaman hayatı daha özgün bir şekilde daha fazla odaklanarak hem işte hem evde var olarak yaşayabilirsiniz.
- Daha iyi finansal şartlar: Sadece kişisel ihtiyaçlarınızın değil, gezegenin ihtiyaçlarının da farkına vardıkça daha az tüketmeye meylederken, aynı zamanda daha tutumlu olmayı öğrenirsiniz.
- Ait olma duygusu: Lagom tavrı komşularınızla daha iyi ilişkilerden toplumun kolektif ve ortak sorumluluklarına güvene kadar, daha büyük bir şeyin parçası olduğunuzu hissetmenizi sağlar ve size amaç duygusu kazandırır.
Yukardaki dört maddeye baktıkça bile içimiz açılmıyor mu? Aslında tam da bu zamanlarda ihtiyacımız olan öneriler değil mi? “İsraftan kaçınmak ve elimizdekini değerlendirmek” tam olarak 21.yüzyıl ihtiyacı değil de nedir?
Lagom’un en temel prensiplerinden biri iş-yaşam dengesidir. Yani işini doğru yap, ihtiyaç duyduğunda mola ver (ki onlar buna “fika” diyorlar) ve zamanında işten çık.
Eşitlik ve aile hayatı da bu prensipte oldukça önemlidir. Cinsiyet eşitliğinin desteklendiği ülkeler tipik olarak mutluluk ölçeğinde diğer ülkelerden daha üst sıralarda yer alıyor. Şöyle ki, 1974’te İsveç, anneye özel doğum izninin yerine ebeveynlik iznini getiren ilk ülkedir. Ayrıca burda babaların da hastalandığında çocuklarına bakmaları için işten ücretli izin alma hakları var.
Ve şu anımızda “me time” olarak dilimizde kabul görmüş olan “ben zamanı” da bu iş-yaşam dengesindeki diğer önemli parametredir. Bence tükenen aküleri arada şarj edip doldurmak hiç de fena fikir değil.
Sanırım bu temel dengeyi kurduktan sonra diğer dengeler de yerine oturmaya başlayacaktır. O halde “Lagom” bir yaşam için Linnea Dunne’nin kitabıyla biraz vakit geçirsek iyi olacaktır.
@kaekooshopLykke
Danca karşılığı lykke olan mutluluk hakkında kimse Hygge kitabının yazarı Meik Wiking kadar çok şey biliyor olamaz herhalde. Wiking, hayattan keyif almak konusunda Danimarkalılardan öğreneceğimiz çok şey olsa da mutluluk kapılarını açan anahtarların dünyanın dört bir yanına gömülü olduğuna inanıyor.
Lykke, evet mutluluk demek. Aslında biraz daha spesifik bir mutluluk ifadesi.
Meik, kitabın başında mutluluk gibi öznel bir duygunun nasıl ölçüldüğünden bahsediyor. Bunu ölçebilmek için de mutluluğun ögelerine bakmamız gerektiğinden. Mutluluk araştırmasında ilk ders şu anda mutlu olmak ile genel anlamda mutlu olmayı ayırabilmektedir. Bu iki hali sırasıyla duygusal boyut ve bilişsel boyut olarak adlandırırız.
Duygusal -ya da hedonik- boyut insanların gündelik bazda tecrübe ettikleri duyguları inceler. Düne baktığınızda mutsuz, üzgün, kaygılı ya da endişeli miydiniz? Güldünüz mü? Mutlu hissettiniz mi?
Bilişsel boyuta bakabilmek için insanların hayatlarını bir adım geri çekilerek değerlendirmesi gerekir? Genel olarak hayatınızdan ne kadar hoşnutsunuz? Şu anda nerede durduğunuzu hissediyorsunuz? Mutluluğu değerlendirirken en önemli bilgi hayalinizin ne olduğu ve sizin kendinizi o hayali yaşamaya ne kadar yakın hissettiğinizdir.
Meik, burda bir üçüncü boyutu daha işin içine katıyor ve “ödömoni” diyor. Yani eski Yunancada “mutluluk” anlamına gelen Aristo’nun mutluluk algısına dayanan boyut. Aristo’ya göre iyi hayat anlamlı ve amacı olan bir hayattır.
Bu üç boyutu inceledikten sonra Mutluluk Araştırmaları Enstitüsü olarak insanları bilimsel olarak takibe alarak uzun zaman dilimlerinde gözlemliyorlar. Yani insanların hayatlarındaki inişlerin çıkışların, zaferler ve yenilgilerin farklı mutluluk boyutlarını nasıl etkilediğinin üzerinde duruyorlar.
Sahi gerçekten de parayı ikiye katlamak, iki ev sahibi daha olmak bireyi daha mutlu biri yapar mı?
Bu küçük ama büyüleyici kitapta Meik, değerli vaktimizi nasıl geçirdiğimizden komşularımızla ilişkilerimize ve akşam yemeği alışkanlıklarımıza kadar pek çok farklı konuda topladığı hikayeleri ve ipuçlarını bir araya getiriyor. Bu kitap aslında hepimize hayatlarımıza biraz daha lykke katmanın yollarını öğretecek rengarenk bir rehber.