Lisede matematik hocamız fonksiyon konusunu anlatırken “Sabit fonksiyonu kalpli bir kurabiye kalıbı gibi düşünün, içine hangi hamuru koyarsanız koyun her zaman kalp şeklinde bir kurabiye elde edersiniz.” derdi. Son zamanlarda sosyal medyada, okulda, işte, otobüste, markette herkes ayaklı kalpli kurabiyeler şeklinde dolaşıyor. Üstelik hepsi de aynı paket, aynı etiket, aynı fiyat ve aynı içerikte. Peki sen kimsin? Bir paket kalpli kurabiye misin, yoksa kalıba sığmaya direnenlerden misin? Peki hamurunun tadı nasıl, özün ne? Kurabiye metaforu bir yana, herkes etrafına sevgi saçarak geziyor, her daim gülümsüyor, çok kitap okuyor, çok kaliteli müzikler dinliyor, sürekli yoga ve meditasyon yapıyorlar, her zaman sosyal medyadaki en iyi görseller ve en mutlu hikayeler onların… Bu liste uzayıp giderken şu soru beliriyor ister istemez: Peki senin yaptıkların gerçekten sana mı ait, yoksa herkes öyle yaptığı için mi yapılıyorlar? Bu sorularla kafan karıştıysa veya yüzleştiğin bir duyguyla ne yapacağını bilemediysen panikleme, işte sana içindeki olduğun kalıptan çıkman için küçük ipuçları!
Kendinin dedektifi ol.
Sabah yataktan kalkışından itibaren gün içinde yaptığın ve özellikle de düşündüğün her şeyi farkındalık ve merakla izle. Rutin olarak, düşünmeden yaptığın işleri, zihninden geçen düşünceleri farkındalıkla izlemek başta biraz zor olabilir çünkü çok uzun zamandır otomatik pilotta yaşıyorsun. İstersen yaptığın işleri veya zihninden geçenleri not alabilir, hatta biraz daha derine inerek bunların sana nasıl hissettirdiklerini de yazabilirsin. Eğer pes etmeyip bir hafta boyunca kendini izlemeye devam edersen, muhtemelen, göreceksin ki otomatik pilotta yaptığın veya düşündüğün en az üç şey aslında hiç de sana ait gibi değil.
Farkındalıkların üzerine kendinle kısa bir toplantı düzenle.
Çok meşgul olduğunu söyleyen ajandanı aç ve ilk gördüğün boşluğa “kendimle toplantı” notunu ekle, mümkünse de üç yıldız koy yanına. Çünkü oldukça önemli ve ertelenemez bir toplantı bu. Bu toplantıda en önemli kuralımız sadece iki kişi arasında yapılacak olması: Sen ve öz benliğin.
Hani bazen iç sesimizle çatışırız, onun haklı olduğunu bilsek de burnumuzun dikine gideriz ya… Hiç susmaz bir ses vardır kafamızın içinde, bazıları altıncı his de der buna, bir bilge oturur içimizde ve bazen öyle bir an gelir ki gerçekten onu dinlediğinizde başınız beladan kurtuluverir. Hah işte, tanıştırayım: Öz benliğin.
Bu toplantıyı belki yeni bir tanışma, belki de uzun zamandır görüşmediğinizden bir nevi “arayı kapatma” etkinliği olarak görebilirsin. O her zaman seninle, sadece kıstığın sesi biraz açıp dinlemeni bekliyor. Farkındalıkla geçirdiğin anları göz önünde bulundurup “Tüm bu düşünceler, bu eylemler, bu yaşam tarzı gerçekten bana mı ait?” diye düşün. Sana ait olanla olmayanı nasıl mı ayırt edeceksin? Sana ait olan her şey kalbini neşeyle doldurur, içini ısıtır. Sana ait olmayanlar ise evine sonradan gelen bir misafir gibidir.
Un var, süt var, şeker var, yağ var. E ne duruyorsun, helva yapsana!
Seni sıkan, üzen ve kendinden uzaklaştırıyormuş gibi hisseden çoğu şeyin farkına vardığın toplantıdan çıkarken kendine şu cümleyi kur: “Öz benliğimle aramdaki engellerin helvasını yeme zamanı!”
O toplantıyı düzenleyerek seni sen yapan şeylerin neler olduğunu fark etmek için büyük bir adım atacaksın, değişimi getiren eylemlerin gerçekleşebilmesinin en büyük kaynağı farkındalıktır ve bu artık sende mevcut. Bu farkındalıktan sonra yapman gerekenler öz benliğinle iletişimi kesmemek, eğer planları seven biriysen değişim için bir yol haritası hazırlamak, sürekli vakit geçirdiğin yerler ve değişmek istediğin konular hakkında küçük notlar bırakarak onları okumak veya içindeki bilge ne diyorsa onu yapmak… Unutma, artık sana neyin iyi geldiğini yalnızca senin bildiğinin farkındasın ve değişmen için de hangi yolu seçeceğini de sen biliyorsun.
İçindeki ışık her zaman seninle, onu ne kadar beslersen o kadar dışarı yansıtır ve o kadar ışıldarsın. Herkes gibi olmak, modaya uymak, sana verilen kalıbın içine sığmaya çalışıp bir türlü sığamamak, birileri tarafından kabul görmek için olmadığın biri gibi davranmak, tıpkı bir çölün ortasında hiç durmadan sırtında ağır bir kutu taşımaya benziyor. Bir dakikalığına dur ve sırtında taşıdığın kutunun içine bir bak. Gerçekten sana ait olan ne var onun içinde? Yoksa hepsi başkalarının kutuya atıp gittiği şeyler mi?
Senin için en iyi olanı, en iyi yaşam tarzını sadece sen bilebilirsin. Belki henüz bilmiyorsun; sorun değil. Elbet deneyerek bulacaksın, denemeye devam et. Hayat kocaman kalplerden oluşan, sadece pozitif duyguların yaşandığı, pozitif eylemlerin gerçekleştiği bir masal dünyası değil. Herkes seni bir kalıba sığdırmaya çalışırken yapman gereken şey o kalpli kurabiye kalıbından kurtulup, içine her şeyini sığdırabileceğin kadar kocaman bir yıldız kalıbı oluşturarak ışık saçmaktır belki de… Ve bu yıldızın şeklinin diğerlerininkine benzemesine hiç gerek yok.