Sürekli olarak seçenekler arasında gidip gelmek, doğru kararı verme baskısı altında ezilmek ve harekete geçememek, hem zihinsel enerjimizi tüketiyor hem de ilerlememizi engelliyor. Hayatımızdaki en zorlayıcı kararlardan biri, artık kendimizi evimizde gibi hissetmediğimiz, hatta kendimiz gibi hissetmediğimiz bir ilişkide kalmak mı yoksa ayrılmak mı sorusuyla karşı karşıya kaldığımızda ortaya çıkar. Bu durumda genellikle iki zor seçenek arasında kalırız ve her iki seçenek de bize anlık rahatlama vaat etmez. Ayrılık kararı söz konusuysa kalmanın riski, gitmenin riski kadar büyük görünebilir. Peki ya asıl mesele, kalmak ya da gitmek değilse? Belki de bizi zorlayan, bu iki seçenek arasında sıkışıp kalmamız değil de, bu süreçte kendi ihtiyaçlarımızı ve duygularımızı fark edemememizse? Ya asıl problem, harekete geçme kapasitemizi donduran içsel çatışmalarımız ve geçmişten getirdiğimiz yüklerse?
Kararsızlık anlarında, kişi genellikle geçmişte yaşadığı yaralar, korkular ve ilişki dinamiklerinin etkisi altında kalır ve bu da bugünkü seçimlerini bulanıklaştırır. Farkındalık geliştikçe, asıl sorunun seçim yapmakta değil, seçim yapmayı engelleyen geçmişin ağırlığında olduğu daha net anlaşılır. Bir karar vermenin dayanılmaz baskısıyla karşılaştığınızda, beden ve zihin geçmişten miras aldıkları koruma mekanizmalarını devreye sokar ve kişi donakalır. Bu noktada farkındalık geliştirmeye ve duygusal tepkileri çözmeye yönelik çalışmalar yaparak bu donma halini çözmek gereklidir. Çünkü donakalma sadece sıkışıp kalmak değildir; hareketsiz kalmak, ne ileriye ne de geriye gidememek demektir. Bu, zamanında hayatta kalmamızı sağlayan bir başa çıkma mekanizmasıdır. Ancak, duygusal sağlığımız ve ilişkilerimiz söz konusu olduğunda, bu donma hali bir tür kendine zarar verme şekline dönüşür. Bizi mutsuz olduğumuz durumlarda kalmaya zorlar ve zarar verici ilişkilerde kalma döngüsünü tekrar ettirir.
Ayrılık kararı ve risk almanın yanılgısı
Bir ilişkiden ayrılma kararı, büyük bir risk gibi hissettirebilir. “Acaba daha mı iyi olurum? Hata mı yapıyorum? Bunu ileride pişmanlıkla mı anacağım?” gibi sorular zihninizi kurcalar. Ancak kalmak da kendi risklerini taşır. Kendi kimliğinizi kaybetme, daha fazla duygusal zarar görme ve sürekli olarak daha iyisini bekleme riski cebinizde var olmaya devam eder. Bu kararsız tutum kişinin kendisiyle temasının kesildiği ve dış etkenlere bağımlı hale geldiği bir süreçtir. Kişi, geçmiş deneyimlerinden getirdiği korkularla bugünü yönetmeye çalışır.
Hem kalmak hem gitmek tehdit edici görünebilir. Aslında sorun risk almanın kendisi değil, riski algılayış biçimimizdir. Bu algı genellikle geçmişteki acı verici deneyimlerle bağlantılıdır. Eğer geçmişte risk almanın sonucu acı olmuşsa, yeniden bu riske doğru adım atmak neden cazip gelsin ki? Bu süreçte kişinin kendi ihtiyaçları ve duygularıyla yeniden temas kurmayı öğrenerek karar alma sürecinde kendini daha güçlü hissetmesi önemlidir.
Bu donuk hal genellikle geçmiş travmaların bir tekrarına dönüşür. Zihin ve beden, yanlış bir kararın tehlikesini hatırlayarak hiçbir karar almamayı tercih eder. Ancak, beklemek hiçbir şeyi çözmez. Donup kalmak, hareketsizlik içinde yaşamak, kişinin hayatında gerçek anlamda bir değişim yaratmaz. Fakat kişinin farkındalığını artırarak donma halini çözmesine ve yeniden harekete geçmesi gereklidir çünkü kişi kendiyle yeniden temasa geçebildiğinde, zihnindeki bulanıklıklar dağılır ve kararlar daha net bir şekilde ortaya çıkar.
Nasıl harekete geçebilirim?
Kararsızlığın ya da risk alamamanın bir zayıflık olmadığını, aslında bir korunma mekanizması olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak, bu mekanizma artık bize hizmet etmiyorsa, farkındalık geliştirip adım atmanın zamanı gelmiştir. Riskin rahatsızlığını kucaklamak, bilinçli bir şekilde kendimizle uyumlu olan kararlara doğru hareket etmek, bu sürecin önemli bir parçasıdır. Bu gibi durumlarda kalmak ya da gitmek, yanlış ya da doğru arasında bir seçim değil, geçmişi tekrar etmek ya da yeni bir gelecek yaratmak arasındaki bir tercih olarak karşımıza çıkar.
Bir dahaki sefere, özellikle ayrılık kararı ile karşı karşıya kaldığınızda, kararsızlık içinde donmuş hissettiğinizde, kendinize şunu sorun: Kalmak istediğim için mi kalıyorum, yoksa bilinmeyenden korktuğum için mi?