Kadın Hep ‘Toparlayan’ Olmak Zorunda mı? Özgürleşmek Mümkün mü?

yerde yatan kadın

Kadınlar hep derli toplu olmak zorunda. Saçları, evi, ilişkileri, cümleleri… Hep bir düzen, hep bir toparlama hali. Sadece kendi hayatlarını değil; sevgililerini, arkadaşlarını, kardeşlerini, çocuklarını, hatta annelerini bile toparlayan kadınlar… Peki neden? Neden bu kadar yük var kadınların üzerinde? Bu sorunun cevabı, sadece güncel yaşam tarzımızda değil; derinlerde, kültürel normlarda, kolektif bilinçte ve psikolojik kalıplarda yatıyor.

Erken dönem öğrenmeleri ve kız çocuğu kimliği

Psikodinamik kuramlar ve bağlanma kuramları bize şunu söyler: İnsan, çok erken yaşlardan itibaren kendi değerini, çevresinden aldığı tepkilerle inşa eder. Kız çocukları genellikle “uslu”, “sakin”, “düzenli” olduklarında ödüllendirilir. “Kendine yeten”, “fedakâr”, “diğerlerini idare eden” kız çocuğu büyüklerinden onay alır. Öte yandan annesi de bu davranış kalıplarında davranan bir kadın ise, kız çocukları bu kalıpları içselleştirir ve normalleştirir. Bu da kız çocuğunun, sevgiye ve kabul edilmeye giden yolun duygularını bastırmak ve dış çevreyi düzenlemek olduğuna inanmasına neden olur.

Bu öğrenme, ilerleyen yaşlarda kendini şu şekilde gösterir:

  • Bir kriz anında hemen kontrolü ele alma
  • Duygusal olarak dengesiz partnerleri “anlama” eğilimi
  • Başkasının ihtiyaçlarını kendininkinden önce koyma
  • Yardım istemeyi zayıflık olarak görme

Toplumsal cinsiyet rolleri ve yutulmuş roller

Toplumsal cinsiyet rolleri, bireyin psikolojik dünyasında ciddi izler bırakır. Kadınlara yüklenen rollerin büyük kısmı bakım verici, duygusal olarak sabit ve tutarlı, arabulucu ve şefkatli olmaları gerektiğini vurgular. Bu roller zamanla içselleşir ve kişilik özelliği gibi hissedilmeye başlanır.

Sosyal öğrenme kuramına göre birey, çevresinden modelleme yoluyla davranış öğrenir. Medya, aile ve kültür; kadının “düzgün” olması gerektiği mesajını o kadar sık verir ki, kadın dağılma, hata yapma ya da gevşeme hakkının olmadığını hisseder. Bu da kadının iç dünyasında şöyle bir çelişki yaratır: “Dağılmak istiyorum ama bu beni sorumsuz gösterir.”, “Yardım istiyorum ama o zaman güçlü bir kadın olamam.”, “Biraz durmak istiyorum ama herkesin bana ihtiyacı var.”

iyi oluş günlüğü banner

İlişkisel travmalar ve kadının duygusal emek yükü

Çoğu kadın, hayatı boyunca farkında bile olmadan ilişkisel travmalar yaşayabilir. Özellikle duygusal olarak ihmal edilmiş, bastırılmış veya “görülmeyen” kız çocukları, yetişkinlikte görülme ve onaylanma ihtiyacını başkalarının duygularına yatırım yaparak karşılamaya çalışabilir. Bu dinamik, şu davranışlarla ortaya çıkar:

  • Partnerin duygusal yükünü kendi taşıma
  • Krizleri yöneterek ilişkileri sürdürme
  • Kendi sınırlarını net koyamama
  • “Ben dağılırım ama o toparlansın” diyerek ilişkiyi sırtlanma

Çünkü çoğu zaman bu kadınlar için sevgi, karşılık beklemeden emek vererek elde edilir. Duygusal olarak “toparlayan” kadın, bu sayede ilişkide yer bulduğunu zanneder.

Kadının kendine şefkat göstermesi gerekiyor

Özşefkat çalışmaları, kadınların kendilerine karşı çoğu zaman daha acımasız olduğunu gösteriyor. Çünkü şefkat göstermek, önce kendini anlamayı ve yargılamadan görmeyi gerektirir. Ancak sürekli başkaları için “iyi olanı” seçmek zorunda kalan bir kadın, zamanla kendi ihtiyacını fark etmeyi unutur. Kendine “Ben ne istiyorum? Bu düzene gerçekten gönüllü müyüm? Bir gün sadece “hiçbir şey yapmamak” istesem, bana ne olur?” sorularını soramaz.

Peki çözüm nerede? Kadının önce kendine dönmesi gerekiyor. Bu dönüş, radikal bir “kendine izin verme” haliyle başlıyor. Dağınık olmaya, kontrolü bırakmaya, yorulduğunu söylemeye ve hatta hiç kimseye faydası dokunmadan sadece “var olmaya” izin vermek… Toparlanmak artık bir görev değil, bir tercih olmalı. Çünkü psikolojik iyilik hali, dağılmaya da toparlanmaya da alan açmakla mümkün.

Kaynaklar
güçlü kadın, toplumda kadın, toplumsal cinsiyet rolleri