Malum dolar aldı başını gitti. Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi seven bizler de bu durumdan nasiplendik. Sorduk soruşturduk: Ne yapsak, nereye gitsek? Derken Lviv’i bulduk. Fotoğraflarından ve orayla ilgili yazılanlardan çok etkilendik. Nasıl bir yermiş bu Ukrayna’nın Paris’i dedikleri? Biletlerimizi alıp yollara düştük. Dört gün kaldık, bol bol gezdik. Yürüyerek şehri keşfedebileceğiniz rotaları ve inanılmaz lezzetleri ile bizi kendine hayran bıraktı. İşte kendi deneyimlerimizden oluşan Lviv seyahat rehberi!
Uygun fiyatlı turizm kenti
Başlı başına geçerli bir sebep! Gezmeyi seviyorsanız ve bütçeniz kısıtlıysa Lviv en doğru tercihlerin başında olacaktır sizler için. Uçak biletinizi alıp kalacağınız yeri ayarlayıp hop diye gidebiliyorsunuz. Vize yok, ekonomik olarak inanılmaz kısıtlamalar yapmanıza hiç gerek yok. Kalacak yerler, yemekler oldukça uygun fiyatlı.
Lviv’in kültürel mirası çok zengin: Avusturya-Macaristan, Polonya, Sovyet Rusya’nın tarihinden bir parça taşıyor. Meydanları, kiliseleri, katedralleri, müzeleri ve parkları görmeye değer. Bu noktada Ukrayna’nın Paris’i dediklerini hatırlatmak isterim. Kültürel varlıkları ve şehrin nostaljik havasını korumayı başarsalar da yapılar oldukça bakımsız ve Avrupa’nın ihtişamlı mimarisinden çok uzak.
Lezzet noktaları
Lviv’e tekrar gidecek olursam sebebi budur: Sıcacık, puf puf pancakeler üzerine beyaz çikolata ve blueberry! Böyle bir lezzet yok; döneli bir ayı geçti, hala tadı damağımda. Bayıla bayıla yedik! Cukor, Lviv’de mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri. İki şubesi var, biri meydana çok yakın; diğeri yürüme mesafesinde. Lviv’de her yere yürüyebilirsiniz, ki yürümelisiniz de.
Cukor’un konsepti “all day breakfast” yani tüm gün kahvaltı: Bilmem siz sever misiniz, benim bayılacağım türden! Avokadolu, yumurtalı ekmekler; çeşit çeşit krepler, pancakeler… Porsiyonlar büyük, sunum oldukça başarılı, lezzet inanılmaz! Burada yediğimiz her şeyi beğendik ve şiddetle tavsiye ederiz. Özetle Lviv’e yolunuz düşerse Cukor’a bir uğrayın derim. Kaldığınız süre boyunca ilk gidişinizin son gidişiniz olmayacağının garantisini veriyorum. Bon appetit!
Lviv’in kahve kültürü ise 1600’lere dayanıyor, eskiden kahve tüccarları buraya gelip çekirdeklerini kavururlarmış. Şirin mi şirin bir sürü kahvecisi var. En ünlü ve büyük kahvecisi: Coffee Mining Manufacture, 1675’te açılmış. Baret takarak mahzene iniyorsunuz, kahveleriniz madenci tasında karamelize edilerek sunuluyor. Yanında Napolyon Pastası’nı denemenizi öneririm.
Benim favorime gelecek olursak, gittiğimiz kahveciler arasında en çok Svit Kavy’yi sevdim. Konsepti, sıcaklığı, içeri girdiğinizde başınızı döndüren kahve kokusuyla listemin ilk sıralarına yerleşti. Svit Kavy’de kahvenizi yudumlarken seyahat notları alabilir ya da yol arkadaşınızla derin sohbetlere dalabilirsiniz. Bob Dylan’ın bir lafı var, çok severim: “Bir fincandaki kahve gibidir hayat. Bazen tatlı bazen değildir. Önemli olan kahvenin tadı değil zaten, onu kiminle içtiğinizdir.” Svit Kavy’de kahvenizin yanında bir parça cheesecake denemenizi tavsiye ederim, lezzet bombası!
Gelelim çikolata aşıklarına: el yapımı çikolata fabrikasını görmeden olmaz. Çeşit çeşit çikolata tatmadan, ünlü sıcak çikolatasını denemeden gelmeyiniz. Lakin çikolata seviyorsanız, hele hele ucuz ve kaliteli olsun diyorsanız, en doğru yerlerden birindesiniz.
Lviv’de gittiğimiz en pahalı ve kaliteli yerlerden biri Amadeus. Garsonlar saygılı ve ciddi, servis yavaş ama oldukça şık. Yemekten önce masaya minik ikramlar geliyor. El yapımı hardallı, baharatlı ekmekler ve oraya özgü tereyağı ile iştahınız açılmaya başlıyor. Atmosferi çok güzel, yemeklerin lezzetli olacağını ve hesabın cep yakacağını hissettiriyor size.
Gelelim Borscht çorbasına, oranın kültürüne ait en ünlü yemeklerden biri olduğu için oturduğumuz hemen her yerde denedik. Amadeus’ta içtiğimiz gerçek anlamda efsaneydi. Pancar ve sebzeyle yapılan bu çorbanın üzerinde labneli yoğurt kıvamında bir sos oluyor. Yanında sıcacık, çıtır çıtır, milföylü bir ekmekle servis ediliyor. Amadeus’ta içtiğimiz inanılmaz lezzetliydi ve önünden her geçişimizde “Of o çorba neydi, o minik ekmekler nasıl güzeldi!” diyip durduk. Gittiğimiz en gustolu restorandı diyebilirim, keyifle gidip gurmecilik oynayabilirsiniz.
Pravda Beer Theatre – Bira Tiyatrosu
Pravda “gerçek” anlamına geliyor. Ukrayna’da üretilen biraların 95%’inin gerçek olmadığını söylüyorlar. Pravda Beer Theatre, gerçek bira üretmek misyonuyla yola çıkmış ve Ukrayna, Belçika, Çek Cumhuriyeti ve ABD’den gelen bira uzmanları bu amaç için toplanmışlar. Oldukça iddialılar; taze şerbetçiotu, mürdümük çiçeği, ayçiçeği ile ürettikleri “gerçek bira” dünyaya yayılsın istiyorlar: “Misyonumuz insanlara gerçek bira içmek için bir fırsat vermektir. Lviv’in, tüm dünyada doğru bir şekilde tanınmış kendi benzersiz bira tarzına sahip olmayı hak ettiğine inanıyoruz. Biz, bira üreticileri, bu benzersiz tarzı yaratmak için çok çalışıyoruz.”
Burada çeşit çeşit bira deneyebilir, akşamları Pravda Beer Theatre Orkestrası’nı dinleyebilirsiniz. Hatırlatmak isterim, sadece bir bira fabrikası ya da restoran değil, aynı zamanda bir tiyatro deneyimi yaşayacaksınız.
Bu maddelerden anladığımız üzere Lviv ucuza farklı lezzetleri tadabileceğiniz, tarihi sokaklarında yürüyerek kaybolabileceğiniz nostaljik bir kent. Her yol kendimize, ruhumuzdaki limanlara varıyor aslını isterseniz. Kendinizi, yoldaşınızı koşulsuz sevebildiğiniz, sıcacık yolculuklar olsun.