Daha önce hiç isteklerinizin, duygularınızın ya da davranışlarınızın birbiriyle çeliştiği oldu mu? Örneğin, uzun zamandır iple çektiğiniz bir tatile gitmeden önceki gece bir yandan tatilin heyecanıyla tutuşup öte yandan da kendinizi “Şimdi ne gerek var tatile gitmeye? Yapacak bir sürü de işim vardı.” derken buldunuz mu? Ya da partnerinize bir yandan çok kızgın olup, öte yandan ona karşı içinizin yoğun bir sevgiyle dolduğu oldu mu?
Bu tarz birbirinden zıt duyguları barındırdığımız zamanlar olabilir ve bu zamanların varlığı bize kendimizi sorgulatabilir. “Ben güvenilmez biri miyim?”, “Benim bir dediğim diğerini tutmuyor mu?”, “Neden bu kadar dengesizim?” gibi sorular özellikle bu zamanlarda zihnimizde canlanabilir. Ancak aslında insan olmanın bir parçası da tüm duyguları -bu duygular birbirine zıt duygular olsa dahi- içimizde taşımak, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Öte yandan hislerimiz söz konusu olduğunda tek bir doğrunun varlığından da söz edemeyiz. Yani, aynı anda birbiriyle çelişen duygular hissediyor olmak hislerimizden birinin “yanlış” ya da “geçersiz” olduğu anlamına gelmez. Peki birbiriyle çatışan duyguları en çok hangi konularda deneyimleriz?
Birini hem sevebilir hem de onunla olmamayı tercih edebilirsiniz.
Birine karşı beslediğiniz sevgi eğer yanında saygıyı, karşılıklı güveni ya da yakınlığı barındırmıyorsa o kişiyle olmayı istememek doğal bir hakkınız. Çünkü inanılanın aksine, çalışmalar sevginin tek başına her şeyi çözmeye yetemediğini, bunun yanında saygı, bağlılık, yakınlık, içini açma ve güven gibi unsurlara ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bu nedenle de kendinizi sırf sevginiz yüzünden o kişinin yanında kalmak zorunda hissediyorsanız ya da o kişiyi bir yandan sevip bir yandan da onunla olmayı istemediğinizi fark ediyorsanız duruma bir de bu taraftan bakmayı deneyebilirsiniz.
İlgini çekebilir: Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu: Kaybetme Korkusu Sizi Tüketiyor mu?
Hem nazik bir insan olabilir hem de “hayır” diyerek sınırlarınızı koruyabilirsiniz.
Nazik, başkalarına yardımcı olmayı seven ya da başkaları ihtiyaç duyduğunda onların yanında olan biri olduğumuzda hayır deme hakkımız olmadığını düşünme eğiliminde olabiliyoruz. Ya da bizden yapmayı istemediğimiz bir şey rica edildiğinde “Eğer şimdi hayır dersem o zaman bu kişiyi incitmiş olurum. Bunu da istemiyorum. Bu nedenle benden istenen işi üstleneceğim.” gibi bir düşünce geliştirebiliyoruz. Fakat nazik olmak aslında sınırlarımızın ihlal edilmesine ses çıkarmamak ya da başkalarının bizden “yararlanmasına” izin vermek anlamına gelmiyor.
Bir yandan başkalarına yardımcı olarak onların hayatlarını kolaylaştırıp bir yandan da bizi aşan ya da sadece o anda canımızın yapmak istemediği bir iş için “Üzgünüm ama şu anda bu işle ilgilenebilmem mümkün değil. Kendi sağlığımı/ihtiyaçlarımı da düşünmem gereken bir zamandayım.” cevabını verebiliriz. Burada önemli ve unutulmaması gereken nokta kendimize iyi gelmeden başkalarına da iyi gelemeyecek oluşumuz.
İlgini çekebilir: Hayır Diyemiyor musunuz? Sağlıklı Sınırlar İçin Bunlara Dikkat Edin
Hem sahip olduklarınız için minnettar olabilir hem de zaman zaman mutsuz hissedebilirsiniz.
Kimi zaman sevdikleriniz yanınızdayken, sevdiğiniz bir işte çalışıyorken ve hatta hayatınızdan genel olarak memnunken bile kendinizi hiçbir şey yapmayı istemezken bulabilir ya da fazlasıyla bunalmış hissedebilirsiniz. Hatta içinde olduğunuz şartlar başkalarıyla kıyasladığınızda size kötü bile gözüküyor olabilir. Buna bağlı olarak da “Hayatımda onca güzel şey varken şu an kötü hissediyor oluşum tam bir şımarıklık. Ben yetinmeyi bilmiyorum.” gibi bir düşünce geliştirebilirsiniz.
Hayatınızda birçok şey yolunda gitse dahi kimi zaman kendinizi yorgun, bitkin, mutsuz ya da neşesiz hissedebilirsiniz. Bu hayatınızdaki kişilerin ya da sahip olduklarınızın değerini bilmediğiniz anlamına gelmez. Öyle ki, çalışmalara göre romantik ilişkilerimizde karşımızdaki kişiye bir gün fazlasıyla sevgi dolu olup, ertesi gün pek de birlikte vakit geçirmek istemiyor oluşumuzun ekstrem durumlar haricinde ilişkinin doğal bir parçası olduğu görülüyor. Yani bu tarz duygular ilişkimizin ya da hayatımızın kötü gittiğini ya da bunlar için minnettarlık duymadığımızı değil, zaman zaman bir molaya ihtiyaç duyabildiğimizi gösteriyor. Bu da aslında oldukça doğal bir ihtiyacımız.
İlgini çekebilir: Minnettar Olmanın Bilimsel Olarak Kanıtlanmış 5 Faydası
Hem içinde bulunduğunuz anı yaşayabilir hem de gelecek için hedeflere sahip olabilirsiniz.
“Anı yaşa”, “Anını heba etme bir daha geri gelmeyecek.”, “Geleceğe odaklanırsan şu anını yaşayamazsın.”. Bu sözleri daha önce mutlaka işitmiş ya da okumuşsunuzdur. Belki de kendinize bu sözleri söyleyen siz olmuşsunuzdur. Çalışmalar anı yaşamanın, geçmişe takılıp kalmamanın, fiziksel olarak bulunduğumuz yerde mental olarak da var olmanın iyilik halimizi artırdığına işaret ediyor. Ancak gelecek için hedefleri olan, kendisine somut bazı amaçlar belirleyen ve bunlar uğruna çabalayan insanların da iyilik hallerinin yüksek olduğu görülüyor. Yani, hem anı yaşayıp hem de geleceğe odaklı bir hayata sahip olmak iyilik halimiz için en ideali gibi gözüküyor. Bu da aslında ana odaklanan, bulunduğu yerden ve zamandan keyif alan biri olmanızın, gelecekle ilgili hedefleri olan biri olmanızla çeliştiği düşüncesinin önüne geçiyor. Çünkü burada bir çelişkiden ziyade birbirini tamamlayan iki bileşen olduğu görülüyor.
İlgini çekebilir: Hedeflerinize Giden Yolda Şimdiki Anın Keyfini Çıkarmak İçin 4 Adım
Hem ihtiyaç duyduklarında ailenizin ve arkadaşlarınızın yanında olabilir hem de kendinize zaman ayırabilirsiniz.
Kaç kez canınız çok sıkkınken bir arkadaşınız kötü olduğunu söylediği için tüm sıkıntınızı bir kenara bırakıp onun elinden tuttunuz? Ya da yapmanız gereken pek çok iş dururken ailenizi kırmamak adına onlarla vakit geçirdiniz? Veya hiç partneriniz daha mutlu olsun diye sizi siz yapan bir şeyden vazgeçtiniz mi? Tüm bunlar aslında ilişkilerdeki sınır ihlallerini temsil edebiliyor. Başkalarına iyi gelmek, onları iyi hissettirmek veya onları kırmamak adına yaptığımız şeyler kimi zaman bizim üzülmemize sebep olabiliyor. Bu da aslında günün sonunda sahip olduğumuz ilişkiyi olumsuz etkiliyor. Çünkü üzülen ya da kırılanın biz olduğumuz durumlarda bunun ilişkiye olumsuz bir şekilde yansıması kaçınılmaz oluyor. Aslında ilk olarak kendimize zaman ayırarak bize iyi gelen şeyleri yaptığımızda bu bizi bencil biri yapmıyor. Aksine, ilişkileri daha iyi sürdürebilmenin yolu ilk önce kendi gönlümüzü hoş tutabilmekten geçiyor.
Yazar: Begüm Yılmaz, Düzenleyen: Dr. Gizem Sürenkök