Dört Anlaşma ile Yaşamımızı Nasıl Daha İyi ve Anlamlı Kılarız?

Yaşantımızda, bazı zamanlar işler istediğimiz gibi gitmez. Böyle zamanlarda yolumuzu nasıl değiştireceğimizi, neler yapabileceğimizi bilemeyiz. Nasıl daha iyi bir insan olacağımız üzerine düşünüp, kendi çizgimizi bulmaya çalışırız. Geçmişimizden gelenleri bilmek, bildiğimiz şekliyle kabul ederek affetmek, içinde bulunduğumuz anın hakkını vererek yaşamak ve gelecekte bizi bekleyen güzel tüm olasılıklara hazır olmak için bir yol ararız. Peki tüm bunları basitçe uygulayabileceğimiz, kalıcı çözümler getiren bir yol var mıdır? Toltek Bilgeliği bu çözümü dört temel anlaşma ile sunmaktadır.

Toltek bilgeliği neyi amaçlamaktadır?

Toltekler, Kolomb öncesi Amerika’sında yaşamış üç uygarlıktan biridir. Bu üç uygarlık, Mayalar, Olmekler ve Toltekler’dir. Günümüzden 3300 yıl önce yaşadıkları kabul edilmektedir. İsimlerinin anlamı İnşaatçı Ustalar’dır. Şu anki Meksika’nın olduğu topraklarda yaşamışlardır.

Toltek bilgeliği, bu topluluğun yaşadığı dönemde bir din olarak kabul edilmiş olsa da esasında dinler üstü insani öğretilerden oluşan bir sistemdir. Bu sistem:

  • Daha iyi bir hayat yaşamak
  • Geçmişin etkisinden kurtulmak
  • İçinde yaşadığımız anın hakkını vermek -hatta onurlandırmak-
  • Dünyayı ve bu dünyanın bize sunduklarını algılamak ve anlamlandırmak
  • Hayatımıza iyi olan enerjileri çekmek
  • Çevremizdeki insanların gerçek niyetlerini okumak ve onlara hümanist olarak karşılık vermek
  • Sonuç itibariyle, bu hayatı daha iyi ve doğru bir biçimde yaşamayı öğretmek gibi misyonlar taşımaktadır.

Toltek bilgeliğinin, tüm öğretileri, İlahi dinleri ve diğer tüm dünya dinlerini destekleyen erdem ve davranışları bünyenizde barındırmayı öğütlemektedir. Bu öğretiler basit ve hayata geçirildiğinde kalıcı etkiler yaratacak öğretilerdir.

İlgini çekebilir: Orijinaller: 10 Maddede Fark Yaratanlardan İlham Alın

Daha İyi ve Anlamlı Bir Yaşam İçin Dört Anlaşma

Birinci Anlaşma: “Söz büyüdür. Kullandığın sözcükleri özenle seç.”

Toltek bilgeliği birinci anlaşmada, düşünme şeklimizi belirleyen sözcüklerin gücünden bahsediyor. Düşüncelerimizi şekillendirirken, duygularımızı sözcüklerle ifade ederiz.

Düşüncelerimizi yönetebilmek için önce kelimelerimizi yönetmeyi öğrenmemiz gerekir. Var olan durumu nasıl anlamlandırdığımız büyük önem taşır. Çaresizlik içeren kelimeleri kullanmak yerine, tekrar toparlanmamızı sağlayacak güce işaret eden kelimeleri seçmek, daha anlamlı bir yaşam için iyi bir başlangıçtır. Örneğin bir dahaki sefere, “Kötüyüm” demek yerine “Henüz iyi değilim. Sanırım şu anda bazı şeyleri kontrol altına almalıyım.” demeyi deneyebilirsiniz.

Sözcükler deneyimlere dönüşür. Bu sözcükler değiştiğinde deneyimleriniz de olumlu – olumsuz anlamda değişir. Kullandığınız ifadeleri değiştirmek için ise öncelikle uyanık kalmanız gerekir. İşe sıklıkla kullandığınız olumsuz ifadeleri fark etmekle başlayabilirsiniz.

Gün içinde yaygın olarak hangi olumsuz kelimeleri kullanıyorsunuz? Bu kelimeler yerine hangi alternatifleri kullanabilirsiniz?

İkinci Anlaşma: “Hiçbir şeyi kişisel algılama.”

“Sizi inciten söylenenler değildir. Söylenenler yaralarınıza dokunduğu için incinirsiniz. Sizi inciten sizsiniz.”

Başka insanların bizimle ilgili fikirleri olabilir ama biz bu fikirleri gerçekliğimiz olarak kabul etmek zorunda değiliz. Kendimiz ile ilgili sağlam bir benlik algımız varsa ve sorumluluk alanımıza giren konularda düşünce ve duygularımızın farkında isek başka insanların fikirleri, eleştirileri bizi etkileyemeyebilir.

Kişisel algılamak gücümüzü tüketmek, zayıflamak demektir. Var olan her eleştirinin, imalı her bakışın, söylenen her sözün bizi hedeflediğini düşünmek ne kadar yorucu, tahmin edebiliyor musunuz? Bu durumlardan etkilenmemek adına, bizi güçlü kılacak savlar bulmak, benlik algımızı güçlendirmek durumundayız. Kişisel algılamamak merkezde kalmak demektir ve bizi çok daha güçlü kılar.

İlgini çekebilir: Benlik Yanlılığı Nedir? Başarı Algımızı Belirleyen Faktörler Nelerdir?

Üçüncü Anlaşma: “Varsayımda bulunma.”

Varsayımda bulunmak gücümüzü tüketen, enerjimizi çalan bir diğer unsurdur. Bir seylerin ters gideceği yönündeki negatif varsayımlar yıkıcıdır. Gerçeküstü beklentiler ise bir noktada bizi hayal kırıklığına uğratabilir. Gerçeküstü beklentiler, pozitif varsayım değildir ve gerçekleşmeme durumlarında yıkıcı etkileri olabilir.

Bununla birlikte, insanlarla olan iletişimimizde varsayımda bulunmak yerine iletişime girmek, sorular sormak önemlidir. Bir dahaki sefere söylenen bir cümle hakkında varsayımda bulunduğunuzu hissettiğinizde, “Ne demek istedin, biraz daha açar mısın?” sorusunu sormayı deneyin.

Yazarın da dediği gibi, alışkanlıklarımız ve rutin davranışlarımız içinde varsayımlarda bulunduğumuzu fark etmeyiz bile. Dolayısıyla ne zaman varsayımda bulunduğumuzun farkına varmak için uyanık olmak gerekir.

Dördüncü Anlaşma: “Yapabileceğinin en iyisini yap.”

Yapabileceğinin en iyisini yapmak, kişinin yaşam yolculuğunu gerçekleştirebilmesinin ve huzura kavuşmasının en iyi yoludur. Yalnız buradaki tuzağa dikkat etmekte fayda var: Yapabileceğinin en iyisini yapmak mükemmeliyetçi olmak değil, kapasitenizi tam anlamlıyla kullanmak anlamına gelir. 

“Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Dördüncü anlaşma ilk üçünün aksiyonudur. Her koşulda, daima en iyisini yapın, ne daha fazla ne daha az. Ama şunu daima hatırlamanızda yarar var: An, her an değiştiği için asla ‘en iyiniz’ olmayacaktır. Dört anlaşmayı yaşamınızda uyguladıkça ‘en iyiniz’ de gittikçe ‘en iyi’ hale gelecektir.”

Bu maddeleri uygulamanın içinde bulunduğumuz zamanda kolay olmayacağı yanılgısına kapılabilirsiniz. Ama unutmayın ki bu bir illüzyondur ve uygulamaya başladığınızda, öğretinin size vaat ettiklerine kavuşacak ve daha iyi olma yolunda hızlı bir şekilde, kendimizin bir üst versiyonuna kavuşacaksınız.  Önemli olan, fark yaratmaya niyetli olmak ve değişime inanmak.

Kaynaklar
Don Miguel Ruiz, dört anlaşma, toltek bilgeliği, Toltek Bilgelik Öğretisi