“Ayrılmalı mıyım?”, “İlişkimi bitirmeli miyim?”, “Kalmalı mıyım, gitmeli miyim?” soruları, ilişkilerdeki duygusal karmaşıklığın en yoğun hissedildiği anlarda ortaya çıkar. Özellikle uzun süreli bir ilişki içindeysek, bu soru zihnimizi defalarca meşgul etmiş olabilir. Ancak bu sorunun basit bir cevabı yoktur; derin bir içsel sorgulama sürecini beraberinde getirir. Bir ilişkiyi bitirme kararıyla karşı karşıya kaldığımızda, yalnızca partnerimizin olumsuz yönleriyle değil, aynı zamanda kendi geçmişimizin ve duygusal yaralarımızın bu süreçteki etkisiyle de yüzleşiriz. Peki kafamızı kurcalayan soru “devam etmek mi yoksa ayrılık mı?” olduğunda, bu zor kararı nasıl vereceğiz?
Ayrılık kararı için dinamikler, göründüğünden daha karmaşık.
Günümüz dünyası ve düşüncelerimiz ilişki problemlerini olabildiğince basit ve net bir biçimde çözme eğilimi gösteriyor. Bu siyah-beyaz yaklaşıma göre ya partneriniz narsist ve acilen ondan uzaklaşmalısınız, ya da siz bağımlısınız ve kendi gelişiminiz üzerinde çalışmalısınız. Sosyal medya, tavsiyeler ve kişisel gelişim kitapları genellikle bu iki siyah-beyaz bakış açısını destekler: Partneriniz ayak bileğinizden zehirli bir sarmaşık gibi kavramış kontrolsüzce sizi toprağın altına doğru çekiyordur ya da siz fazlasıyla talepkârsınızdır. Fakat gerçek hayatta işler bu kadar basit değildir. Birçok uzun süreli ilişkide, her iki taraf da ilişkiye katkıda bulunur. Bir kişinin davranışı ne kadar zararlı görünse de—örneğin eleştiri veya duygusal mesafe koymak gibi—genellikle bu davranışlar sadece sizin şu anki durumunuzu değil, aynı zamanda geçmişte açılmış eski yaralarınızı da tetikler.
İhtiyaçlarınız karşılanmadığı için ilişkiyi sonlandırmalı mısınız? Yoksa ihtiyaçlarınızın karşılanmaması, çocukluğunuzda yaşadığınız eksikliklerin bir yansıması ve yaşadığınız bu ilişki, geçmişteki yaralarınızla yüzleşme şansını bulduğunuz yer olabilir mi? İşte günümüzün keskin ve basit tavsiyeleri bu noktada yetersiz kalıyor. Çünkü duygusal yüklerimizi ya ilişki açısından geçersiz olarak görülüyor ya da bitmesi gereken bir ilişki içerisinde kalmak için bir bahane. Ancak iki durumda bizler için geçerli.
Doğru karar vermek için kaynağa bakmalı.
Bu noktada, ilişkilerde yaşanan sorunların çoğunun tek taraflı olmadığını hatırlamak önemli. Bir partnerin hatalı davranışları kadar, bizim geçmiş travmalarımız da mevcut çatışmalarımızı tetikleyebilir. Bir ilişkide acı veren bir durumla karşılaştığınızda, bu acının sadece o anki olaydan mı kaynaklandığını, yoksa geçmişteki yaralarınızın mı bu durumu daha derin hissetmenize neden olduğunu sorgulamak, kalmak ya da gitmek konusunda daha bilinçli bir karar vermenize yardımcı olabilir. Örneğin, partnerinizin sizi yeterince takdir etmediğini hissettiğinizde, bu his, yalnızca onların tavırlarından mı kaynaklanıyor; yoksa çocukluğunuzda onaylanma ihtiyacınızın karşılanmadığı zamanlardan mı etkileniyorsunuz?
Kalmak, genellikle geçmişin bu tetikleyicileri ile yüzleşmeyi ve ilişkinin iyileşme için bir fırsat olduğunu kabul etmeyi gerektirir. Ancak, kalmak her zaman doğru bir seçim olmayabilir. Partnerinizin ihtiyaçlarınıza cevap vermediği veya sizi sürekli olarak incittiği bir ilişkide kalmak, sadece yaralarınızı daha da derinleştirebilir. Burada anahtar soru, ilişkinin sizi geliştiren ve güçlendiren bir alan olup olmadığıdır. Eğer partnerinizle aranızdaki sorunlar onarılamaz bir noktaya geldiyse ve kendinizi sürekli olarak ihmal edilmiş, duygusal olarak yıpranmış hissediyorsanız, gitmek hem duygusal sağlığınız hem de kişisel büyümeniz için en iyi karar olabilir.
Sonuç olarak, hangi yolun sizin için doğru olduğuna karar vermek siyah-beyaz keskin bir seçim olmaktan ziyade sizin bu ilişkiyle nasıl başa çıktığınızla da ilgilidir. İlişki size büyüme ve iyileşme fırsatı sunuyor mu, yoksa sizi tüketip duygusal olarak geri mi çekiyor? Gitmeli miyim sorusuna karar vermek, kolay olmasa da bu tür sorulara yanıt bulmak ilişkideki yolculuğunuzda size rehber olabilir.