Milli Mücadeleyi Anlatan Herkesin Okuması Gereken 5 Kitap Önerisi

milli mücadele kitapları

Cumhuriyetin ilanı, birçok zorlu mücadelenin ardından gelen bir müjdedir adeta! Türk halkı için bir dönüm noktasıdır. Öyle ki Atatürk, onuncu yıl kutlamalarında, bu günü en büyük bayram ilan etmiştir. Cumhuriyeti ilan etmek o dönemin şartlarında hiç de kolay değildir. Çünkü toplum yüzlerce yıldır padişaha kul olmaya alışmış, bağımsızlık gibi terimlere alışkın değillerdir.

Atatürk diğer bir mücadeleyi de Cumhuriyeti ilan ederken verir. Omuz omuza çarpıştığı ve zaferler kazandığı arkadaşları bile, söz konusu Cumhuriyet olunca huzursuzlaşmış, aykırı sesler çıkarmışlardır. Fikir ayrılıkları başlamış, gericiler hortlamıştır. Her konuda olduğu gibi Mustafa Kemal bu konuda da kararlıdır. Bu halk, Cumhuriyetle yönetilmeye layıktır. Gericilerin sesini bastırır ve şöyle der: “Hanımlar, beyler! Bu noktaya kolay gelmedik. Ama bilelim ki bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir.  Gerçek kurtuluşa ancak uygar, çağdaş, bilime, fenne ve insanlığa saygılı, bağımsızlığın değerini ve şerefini bilen, hurafelerden arınmış, aklı ve vicdani hür bir toplum olduğumuz zaman ulaşabiliriz.”

Cumhuriyetin ilanının ne denli büyük bir dönüşüm, ülkenin kaderini belirleyen bir seçim olduğunu belki de en iyi Turgut Özakman aktarmıştır; “1923’te Doğulu bir ülkede cumhuriyetin ilanı tarihin mantığına aykırı bir şeydi. Mustafa Kemal dünyaya kapalı bir Doğu ülkesini cumhuriyete ve çağdaşlaşmaya adım adım hazırlamış ve halk da bu çağrıya katılmıştır.”

Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk

“Saygıdeğer efendiler, uzun ve detaylı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikayesidir. Bunda milletim ve gelecekteki evlatlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirttim. Efendiler, bu konuşmamla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanışın eseri ve bu sevgili vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

Atatürk cephede bile kitap okuyan ve günlük tutan bir insandı. Hayatı boyunca 9 tane kitap, 36 tane not defteri yazmıştı. Elbette kendi ağzından verilen mücadeleyi yazmazsa olmazdı. Milletine hesap verir gibi Kurtuluş Savaşı’nda toplanan paranın bile kuruşu kuruşuna nerelere harcandığını Nutuk’ta yazmış, içeride ve dışarıda ne büyük mücadeleler verdiğini anlatmış ve en önemlisi gelecek nesillere aşama aşama yeni Türkiye’yi nasıl kurduğunu aktarmıştır.

Nutuk, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ve işgale karşı milli ruhu uyandırmaya başlamasıyla nasıl bir milletin kaderini değiştirdiğinin birinci ağızdan kanıtıdır. Belki de en güzel yanı her şeyin belgelere dayalı olmasıdır. Bu belgeler telgraflar ve tutanaklardır.

“Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için kurtuluş yolu buydu. Ben de bu yolda yürüdüm. Ancak bu pratik ve güvenli başarı yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kişilerin bazılarıyla aramızda, zaman zaman görüşlerde, tutumlarda veya yapılan çalışmalardaki uygulamalar bakımından temel veya ikinci derecede birtakım anlaşmazlıklar, kırgınlıklar, hatta ayrılıkların da sebebi ve açıklayıcısı olmuştur. Ulusal mücadeleye beraber başlayan yolculardan bazıları, kadar gelen gelişmelerde, kendi fikir ve ruh yeteneklerinin kavrayış sınırı bittikçe, bana direnmeye ve karşı duruşa geçmişlerdir.”

Her bir vatandaşın okuması gereken, tüyleri diken diken eden bir kitap Nutuk. Atatük’ün gençliğe seslenişi ile bitmesi insanı hüzünlendiriyor. Bugün okullarda zorunlu ders kitabi olmamasına şaşırmamak elde değil.

“(…)Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Cumhuriyet Türk Mucizesi – Turgut Özakman

Kurtuluş Savaşını romanlaştırarak, doğru kaynaklar ve zengin içeriklerle donatan, amacı gençlere tarihi sevdirerek ve doğru bir şekilde öğretmek olan Özakman, bu kitabı 2005 yılında Bilgi Yayınevi ile çıkarmıştır.

Cumhuriyet Türk Mucizesi bir seri, devamında iki güçlü kitap daha var: Diriliş ve Şu Çılgın Türkler. Görünüşe göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitapları arasındadır. 

Sevgili gençler! Bu yalanlara, çarpıtmalara, yutturmalara karşı uyanık durun. Sizi kandırmalarına izin vermeyin. Gerçeğe saygı duyun ve gerçeği dürüst, namuslu kaynaklardan yararlanarak öğrenmeye çalışın. Doğru, gerçek tarihinizi yanlışlarıyla ve doğrularıyla öğrenin. Ağzı kalabalık, kalemi karışık olanlara karşı dikkatli olun. Kanıtsız, belgesiz, tanıksız iddiaları yani dedikoduları ciddiye almayın. Vicdanınız ve sağduyunuz pusulanız olsun. Tarihimizdeki doğrulardan yararlanın, yanlışlardan uzak durun.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ve ilk 15 yılının gerçek öyküsünü, kaynaklara dayalı bir roman gibi aktaran Özakman, savaştan çıkmış, yıpranmış, fakir Türkiye’nin çağ dışılığı yenmesini, üstelik okuryazar dahi olmayan halkın kul olmak yerine vatandaşlığa geçmesini öyle güzel anlatıyor ki sıkılmadan hayretle ve içten bir gururla okuyorsunuz.

“Halk artık padişahın kulu değil, vatandaş! Vatan artık padişahın mülkü değil, bizim! Millet artık bir çobanın güttüğü sürü değil, insan topluluğu! Bu büyük devrimi herkese iyi anlatmalıyız!”

Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir

Büyük romancı Kemal Tahir, tarih kitaplarında olmayan şeyleri gözler önüne seriyor. Bizler de toplumun içinde bulunduğu hali gözlemleme fırsatı buluyoruz. Esir Şehrin İnsanları da serinin ilk kitabı, ikincisi Esir Şehrin Mahpusu ve üçüncüsü Yol Ayrımı. İlk kitap, işgal günlerinde başlıyor ve mücadelenin kazanılışı ile 1930’lar Türkiye’sine kadar gidiyor.

Roman, elbette kurgu etrafında gelişse de çoğu zaman dönemin ruhunu en iyi yansıtan araçlardan biri oluyor. İşgal altında olan bir ülkede; bazı kesimlerin soysuz ihanetine, işgalcilerle olan işbirliğine ve  fırsatçıların türlü oyunlarına şahit oldukça, halkın içinde bulunduğu çaresiz ruh halini anlıyor ve adaletsizliklerle sarsılan inançlarına kalbiniz sıkışıyor. Diğer yandan, biz ne günlerden geçmişiz hissine kapılıp içimiz atalarımıza minnetle doluyor. 

“Kamil Bey, ömründe, Yakacıktan öteye geçmemiş bir İstanbul çocuğuydu. Anadolu hakkında zaten hiçbir fikri yoktu (…) İstanbul – İmparatorluğun başı – kubbelerden kamburlarını çıkararak böyle sinmişken, Anadolu ne yapabilir ki? Bazı yerler İtalyanların, bazısı Fransızların, Samsun tarafı İngilizlerin, işgali altında olursa… “Anadolu” neresi? Yunanla dövüşenler kimler? Ankara ile Mustafa Kemal mi? Kamil Bey, fazla düşünmeden milletin – yani İstanbul’un – ümitsizliğine hak verdi.”

Ankara – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri, Mücadele yıllarında yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekleyen hatta sonrasında 1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili olmuş dönemin önemli yazarlarındandır.

Kitap, milli mücadeleden başlayıp, Cumhuriyet sonrasına kadar ki sarsıntılı dönemi anlatıyor. Adından da anlaşılacağı gibi Ankara etrafında dönüyor. Roman, baş karakter Selma Hanım ve hayatıyla şekillense de bizler geri planda o sarsıcı dönemi film izler gibi seyrediyoruz. Ankara, Cumhuriyet tarihinin önemli romanlarından birisidir. Ayrıca okuması da çok keyifli bir romandır. Her ne kadar kurgu olsa da ortamıyla sizi ele geçiriyor. 

Ateşten Gömlek – Halide Edib Adıvar

Türk edebiyatının önemli yazarlarından olan Halide Edip, milli mücadele yıllarında, halkın milli duygularını harekete geçiren yazılar kaleme almıştır. Bu kitabı da o zamanlarda(1922) yazmıştır. Şaşırtıcı şekilde sonradan Amerikan mandasını savunup Atatürk ile fikir ayrılığına düşse de savaş sırasında uzun yıllar desteğini göstermiştir. Hatta, 1919 yılında İstanbul’da işgale karşı yapılan mitingdeki coşkulu konuşmasını TRT Arşivden izleyebilirsiniz. Ateşten Gömlek, bu mücadeleyi konu alan ilk romanlardan biri olarak bilinir. Bu eseri özel kılan da kurgu olsa bile tüm o kaos ortamına Halide Edib’in tanık olması ve bunu da okuyucuya yansıtmasıdır.

Halide Edib’in tüm romanlarını okumuş biri olarak kitaplarını çok sevdiğimi söylemeliyim. Son derece keyifli olan kitapların çoğunda, özellikle kadın karakterlere fazlaca yer verildiği için kadınların o dönemde içinde olduğu şartlara da tanık olabiliyoruz.

İzmir İşgali sırasında eşini ve çocuğunu kaybeden Ayşe’nin, İstanbul’a gelmesi ancak çok sürmeden İstanbul’un da ingiliz işgaline girmesiyle gelişen olayları konu alıyor. Kitapta, Kuvayi Milliye desteğini açıkça görüyoruz. Belki de kurguyu sürükleyici yapan diğer bir etmen de vatan için verilen mücadelenin yanına aşkı da koyabilmiş olmasıdır.

“İstanbul iki gündür zavallı İzmir gibi. On Altı Mart Salı sabahı İstanbul garip bir hisle uyandı. Sokaklarda mütemadî ayak sesleri, telâş, gidiş geliş var, fakat kimse konuşmuyor. İstanbul’un bu kadar sustuğunu bir de miting günü görmüştüm. Fakat o gün havada korku yoktu. Sokaklarda alay alay İngiliz askeri dolaşıyordu. Başımı örttüm, Zeyneb’le beraber ne olduğunu anlamak için sokağa çıktım. Harbiyye Nezâreti’nin meydanında üniformalarıyla büyük küçük rütbeli bütün Nezâret zâbitanı ayakta duruyorlar. İstiklâlimizin bir nevi alemi olan Harbiyye Nezâreti kapısından İngiliz bahriyesi giriyordu. Ne hicap ne zillet dolu gün.”

Bu vesileyle Atamızı ve milli mücadelemiz de ki tüm kahramanları saygıyla ve minnetle yad ediyoruz.
İyi ki doğdun bu topraklara Cumhuriyet!

Kaynaklar