Çok güzel uyandığınız bir günde üzerinize dökülen bir kahve, itinayla sürdüğünüz ojenizin tam kurumadan bozulması, koridorda veya yolda giderken dikkatsiz birinin çarpması sonucu yere düşen telefonunuz, haftalar önce ayarladığınız bir programın o güne denk gelen iş yoğunluğu nedeniyle iptal olması, o sabah bilgisayarınızın bozulması gibi örneklerle bu aksilikler çoğaltılabilir. Her ne kadar sakin kalmak isteseniz de bu durum stres seviyenizin azalmasına yardımcı olmaz. Aksine, o anki durum sizin için çok daha sinir bozucu bir hal alabilir. Bu ve buna benzer durumlarla başa çıkmak için bazı yöntemleri kullanmanız kontrolü geri alabilmeyi mümkün hale getirmektedir.
Öncelikle geçici çıkmazların herkesin başına geldiğini bilmelisiniz. Bununla birlikte çözüm odaklı düşünme, duygu odaklı düşünme, sakin kalma ve duygularınızın farkına varma yöntemleri kendinizi daha iyi hissetmenizi ve olayın kontrolünü ele geçirmenizi sağlayacaktır.
Çözüm odaklı düşünme
Bu düşünce sistemi, problemin nedenini bulup, kaynağa odaklanarak çözüm üretebilmeye dayanmaktadır. Bu benim başıma neden geldi? Sorunun kaynağı nedir? Bilgisayarınız bozuldu ise sorunun ne olduğunu anlamak ve bu konuda teknik destek aramak yapılacak en doğru hareket olacaktır.
Duygu odaklı düşünme
Elinizde olmayan, değiştiremeyeceğiniz durumlar için kendimizi yerden yere vurduğunuz oluyor mu? Böyle zamanlarda, değiştiremeyeceğimiz durumu kabul ederek, ona verdiğimiz tepkiyi kontrol altına alarak kendimizi daha iyi hissetmeye çalışmak en iyi çözümdür.
Evet belki durumu o an için değiştiremiyoruz fakat o durum karşısında nasıl bir duruş sergileyeceğimizi, nasıl hissedeceğimizi, kısacası kim olacağımızın tercihini bal gibi değiştirebiliriz!
Gün içerisinde başımıza gelen aksiliklerin dünyanın sonu olmadığını, bunun sadece kötü bir gün olduğunu, yarın yeni bir gün olacağını kendinize tekrarlamak iyi gelecektir. Telkinin gücünü küçümsemeyin. “Evet, olmasaydı iyi olurdu ama oldu; ve şu anda bu durumla ilgili yapılacak bir şey yok.” demek bile zaman zaman bizi rahatlatmaya yetiyor. Çünkü ne yazık ki stres altındayken olanları büyütme eğilimimiz var. Böylece abartılardan ve kuruntulardan uzaklaşıp, daha gerçekçi bir bakış açısı kazanabiliriz.
Duygularınızın farkına varma
Duygularınızla baş edebilmeniz için önce onu fark etmeniz gerekir. Bilmediğiniz bir şeyle başa çıkamazsınız.
Hadi önce ismini koymakla başlayalım ne dersiniz? “Şu anda hissettiğim duygunun adı ne?” Öfke mi yoksa üzüntü mü? Endişe mi yoksa korku mu? Belki de tam şu an: “Ne demek bu şimdi, ne hissettiğimi nasıl bilmem?” diyor olabilirsiniz. Emin olun hissettiğimizi sandığımız şeyin altından aslında bambaşka bir duygu çıkabiliyor.
Size yalan söylediği için ona öfkeli misiniz? Yoksa ona o kadar güvenmiştiniz ki kalbiniz mi kırıldı? Sizi terk ettiği için üzülüyor musunuz, yoksa bu ruh halinin altındaki asıl duygu yalnız kalma korkusu mu?
Başlarda duygularınıza isim koymak çok da kolay olmayacak. Fakat zaman geçtikçe, pratikle, kendinizi, daha da önemlisi duygularınızı daha iyi tanıyacaksınız. Duygularınızı iyi tanıdıktan ve ne hissettiğinizi bildikten sonra onları yönetmek, hatta değiştirmek çok daha kolay oluyor. Çünkü öfkeyi dindirmek için aldığımız aksiyonla, üzüntüyü gidermek için aldığımız aksiyon aynı değil. Bunu hastaya yanlış tanı koymak gibi düşünebilirsiniz. Yanlış tanı, yanlış tedavi demektir, öyle değil mi?
Evrenin sizinle bir derdi olmadığını ve bu tür aksiliklerin herkesin başına gelebileceğini düşünerek, yeni güne yeni enerji ve yeni mesajlarla başlamaya ne dersiniz?