Eğer yalnızlık kelimesi seni üşütüyorsa, ruhunun duvarlarını soğuk ve karanlık renklerle boyuyorsa, kalbini sıkıştırıyorsa, bil ki seni çok iyi anlıyoruz. Fakat hiç düşündün mü; belki yalnızlığın hiçbir suçu yoktur? Belki o da sessizce senin onu sevmeni, ona şefkat göstermeni bekliyordur? Hyadi bugün ona bir şans verip, yalnızlığı bir de bizzat onun ağzından dinleyelim.
Belki bildiğimizden çok daha farklı şeyler anlatır bize, belki işler hiç de bizim bildiğimiz gibi değildir.
Merhaba, ben sadece yalnızlık. Beni iyi veya kötü yapan sizsiniz.
Öncelikle bana kendimi anlatmam için fırsat vermenize çok sevindim. Bugün size kendimi açıklamaya çalışacağım. İsmim yalnızlık. Bugüne kadar benden hep korktunuz, hep kaçtınız. Ama asıl kaçtığınız şey ben değildim. Ben sadece bir durumdan ibaretim.
Yalnızlık: Yalnız olma hali. Hepsi bu. Ne iyi, ne kötü. Ne güzel, ne çirkin. Çirkin değilim, korkunç değilim, kötü değilim, iyi de değilim. Ben sadece yalın halde, kendinizle baş başa kalmanız durumuyum. İşte bu yüzden asıl korktuğunuz, kaçtığınız şey ben değilim. Sizsiniz.
Kendinize karşı o kadar tahammülsüzsünüz ki, kendinizle baş başa kalır kalmaz size eşlik edecek bir şeyler arıyorsunuz. Hadi biraz dürüst olalım; hiçbir şey yapmadan, kendi başınıza beş dakika bile oturamıyorsunuz. Bazen yüzleşmekten korkuyorsunuz, çoğunlukla da sıkılıyorsunuz.
Hayatınız boyunca bir şeylerin sizi oyalamasını mı bekleyeceksiniz?
Buna hiç gerek yok. Benden, kendinizden korkmanıza, kaçmanıza gerek yok. Sırf yalnız kalmamak için hayatınızda size ait olmayan, içinize sinmeyen, kalbinizde yer edinmeyen insanlar tutmanıza hiç gerek yok.
İşin aslı, en güvenli yer benim. En güvenli yer yalnızlığınız. En güvenli yer, kendinizsiniz. İzin verin, bunu size kanıtlayayım. Yalnızlığınızla, yani benimle barışırsanız, hatta beni severseniz (öyle umuyorum) her şey çok daha keyifli, rahat ve şefkat dolu bir hal alacak.
Yalnızken kendini keşfeder, kendinle derin bir ilişki kurarsın. “Sen” olursun.
Kalabalık olmak, birlikte olmak, uyum sağlama halini beraberinde getirir. Bu kötü bir şey değil elbette, birilerine ayak uydurduğunda yeni ve muhteşem deneyimler edinebilirsin.
Fakat sahiden, senin neye ihtiyacın var? Sen kimsin?
Uyum sağlama durumunda kalmadığında, toplumdan uzak kaldığında, kendinle baş başa kaldığında kim oluyorsun? Aklından neler geçiyor? Nasıl hissediyorsun? İçinden nasıl davranmak, neler yapmak geliyor? Nelerden hoşlanıyorsun? Nerelere gitmek istiyorsun? Nasıl müzikler sana neşe veriyor?
Evde tek başına, belki çok komik müziklerle ve savruk hareketlerle, özgürce dans ettiğin anlar oldu mu? Kendini nasıl iyi hissetmiştin ama… Tüm o neşe “sen” olabildiğin içindi.
İşte yalnızlık da tam olarak böyle bir şey. “Sen” olabilme hali.
Yalnızlık şefkatle öğretir; en çok da özgüveni öğretir.
Elbette yardım almak harikadır. Fakat yalnızlık, sahip olduğundan bihaber olduğun kapasiteni sana göstermek için oradadır. Neler neler yapabiliyorsun bir bilsen… Sadece yapmak zorunda kalmadın.
Şu meşhur film sahnelerini biliyorsun, sahne korkusu olan insanı bir anda sahnenin ortasına atarlar. Kahraman afallar, ne yapacağını bilemez. Geriye dönüp bakar, dönebileceği yol kapanmıştır. Artık tek bir yere hareket edebilir; ileriye. İşte yalnızlık da bazen budur; omzundan şefkatle tutup, cesaret veren bir tavırla seni sahneye ileri ittiren bir el… Yalnızlığın, seni konfor alanından çıkarmak, sana potansiyelini hatırlatmak için her zaman hazırdır.
Yalnızlık sorar: Bugün ne yapmak istersin?
Kendine ayırabileceğin bol bol vakit… Kaç kişi bunun hayalini kuruyor haberin var mı? Yalnız kaldığın zamanları yorgan altında sosyal medya hesaplarını dakikada bir yenileyerek de geçirebilirsin -ki bunda hiçbir sakınca yok- , uzun zamandır yapmak isteyip yapamadığın, denemek isteyip deneyemediğin şeylere vakit ayırarak da.
Yalnızlık sana bol bol deneyim vaat eder! Muhteşem şeyler öğrenebilir, keyifli aktivitelere vakit ayırabilir, şahane kitaplar okuyabilir, çok istediğin o dans kursuna gidebilirsin. Kendinle kaliteli vakit geçirmeyi öğrendikçe yalnızlığın sandığın gibi korkutucu bir durum olmadığını göreceksin.
Yalnızlık “mindful” olmak için bir fırsattır. Anda olursun, “an” olursun.
45 dakika boyunca eski sevgilisinin yeni sevgilisini anlatan bir arkadaşın yanında anda olmak ne mümkün! Kendinle baş başa olduğun zamanlar, an’ı en çok hissedebileceğin zamanlardır. Bir yemek yerken, tamamen yemeğin tadına odaklanabildiğin, bir yürüyüşte pırıl pırıl parlayan güneşi görüp, cıvıl cıvıl öten kuşları duyabildiğin, sabah kahveni içerken fincanın avucunu nasıl ısıttığını hissedebildiğin, yani gerçekten uyanık olabildiğin ender ve kıymetli zamanlar…
An kıymetli, an çok ama çok kıymetli. Eğer tadını çıkarmaya gönüllüysen kendinle baş başa kaldığın bu zamanları mutlaka kullan.
Yalnızlıktan keyif aldığında bağımlılıklarından arınıp özgür olursun.
Gerçekten kendi yalnızlığından bu kadar keyif alabilen bir insan, hangi kişiye, hangi duruma, hangi yere bağımlı olabilir ki? En yakın arkadaşı yanındadır. İhtiyacı olan tek şey yanındadır. Nereye gitse onunladır.
Artık geri kalan her şey: “Olursa güzel olur, olmazsa hiçbir şey olmaz.”
Yalnızlığınla barıştığında, diğer insanları hayatında sırf kalabalık görünsün diye, düşüncelerinle baş başa kalmamak için, sıkılmamak için tutanlardan olmazsın. Artık ihtiyaçtan değil sevgiden seçim yaparsın. Gerçekten ruhuna iyi gelen, kalbinin kabul ettiği insanlarla dolar etrafın.
Daha ne olsun?