Yaşamlarının sonuna yaklaşmış yaşlı insanlara en büyük pişmanlıkları sorulduğunda, listenin başında gelen ortak pişmanlık konusu; kaygı duyarak çok zaman geçirmiş olmalarıydı. Benzer bir yaklaşımla, Avustralyalı bakım uzmanı Bronnie Ware, çok satan kitabında hastalarının hayatlarının sonuna gelirken pişmanlık duyduklarını söyledikleri beş şeyi şöyle özetledi:
- Başkalarının onlardan beklediği hayatı değil, özlerine sadık kaldıkları hayatı yaşayacak cesarete sahip olmamaları
- Çok fazla çalışmış olmaları
- Duygularını ifade edecek cesarete sahip olmamaları
- Dostlarıyla irtibatı kaybetmiş olmaları
- Kendilerine daha mutlu olma imkanı tanımamış olmaları
Şüphesiz, hayatta neye odaklanırsak en çok onu buluruz.
Bilinçaltı bir olumsuzu doğrudan işleyemiyor. Yani bir insan sizden bir fili düşünmemeye çalışmanızı isterse, neyi düşünmeyeceğinizi anlamak için önce fili zihninizde canlandırmanız gerekiyor. Bunun nedeni, biz o imgelerin farkında olsak da olmasak da, zihnin en azından kısmen imgelerle düşünmesi.
Örneğin, “Ön kapınız ne renk?” sorusunu cevaplayabilmek için önce zihin gözünüzde kapının bir resmini canlandırırsınız. Zihnimiz, kafamızda en çok taşıdığımız resimleri dünyada yaratmanın yollarını arayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu yüzden yeni bir şey almayı düşündüğünüzde gittiğiniz her yerde o şeyi görmeye başlarsınız. O resmi muhafaza etmek, zihninizde onun için bir filtre oluşturur.
Zihin sıkça Retiküler Aktivasyon Sistemi ya da RAS olarak geçen bu fonksiyonu, hedefine kitlenince uçuş sırasında sürekli ayarlamalar yapan ısı güdümlü bir füze gibi davranır. Dünyada içinizdeki imgelere uymayan her şeyi ayıklayarak amaçlarınıza ulaşmanıza yardım edecek şeylerin karşınıza çıktıkları anda “gözünüze çarpmasına” neden olur. Hatta bazı insanlar zihnin, zihinde olası kabul ettiğimiz şeyleri dünyada yaratabildiğine inanırlar. Dünyada yaratılan her şeyin birinin zihnindeki bir fikirle başladığı kesinlikle doğrudur.
Durup düşünürseniz, dünyadaki her şey bir insanın zihnindeki bir fikirden doğdu. Bu yüzden güçlü ve olumlu gelecekler yaratmak üzerinde çalışırken yapacağımız ilk şey, istemediklerimize değil istediklerimize odaklanmanın değerine dikkat vermektir. O halde yukarıdaki listeyi birlikte olumluya çevirelim:
- Başkaları benden ne beklerse beklesin, özüme sadık olacağım bir hayat sürmek istiyorum.
- Çok değil, akıllıca çalışmak istiyorum.
- Çevremdeki insanların, özellikle sevdiğim ve önemsediğim kişilerin onlar hakkında ne hissettiğimi bilmesini istiyorum.
- Derin ve kalıcı dostluklar kurmak istiyorum.
- Mutlu olmak istiyorum.
Bunların hepsi artık ulaşılabilir sonuçlar. Her biri, dünyada olması mümkün bir yaşama şekli.
Çok değil, akıllıca çalışmak için 80/20 kuralını uygulayın.
Çalışmalar başarınızın yüzde 80’inin çabalarınızın yüzde 20’sinden geldiğini gösterdiği için, işte vaktinizi nasıl geçirdiğinizin bilançosunu çıkarın ve “düşük etkili” faaliyetleri olabildiğince eleyin. Bu yüksek etkili, karşılığı büyük olan aktivitelere daha fazla enerji ayırmanıza imkan sağlayarak verimimizi artırırken, işleri halletmek için geçirdiğiniz toplam zamanı azaltacaktır.
Hayatınızda en çok sevdiğiniz ve önemsediğiniz beş kişinin listesini yapın.
Onların hayatınızda olmalarından ne kadar mutlu olduğunuzu ifade edecek bir telefon görüşmesi, bir e-posta veya elle yazılmış bir not size de onlara da iyi gelecektir. Bu sadece ilişkinizin kalitesinde ciddi bir fark yaratmakla kalmaz, kendinizi çevrenizden biraz kopuk ya da uzak hissettiğiniz zamanlarda başvurabileceğiniz inanılmaz bir sevgi ve takdir duygusu kazandırır.
Sadık bir dost, ağırlığınca altın değerindedir. The Relationship Handbook kitabının yazarı Dr. George Pransky’e göre harika bir dostluğun sırrı, dikkatinizin büyük kısmını birbirinizin varlığından keyif almaya vermekte yatar. Kendinizi ‘kim kime ne yaptı’ nın detaylarında boğulurken bulduğunuzda, odağınızı birlikte takılmanın basit zevklerine ve harika zaman geçirmeye kaydırarak arkadaşlığınızı yeniden canlandırın.
Eğer daha fazla zamanınızı mutlu geçirmek istiyorsanız, sizi mutlu eden şeylere ve düşüncelere odaklanarak daha fazla zaman geçirin. Özünüze sadık bir hayat sürmek için değerlerinizi her gün yaşadığınızdan emin olun. Bu, hayatınızı kendi şartlarınıza göre, günlerinizi sizin için en önemli olan şeyin etrafında kurmanızı sağlayacak.