Hayat, bazen bizi hazırlıksız yakalar. Hiç beklemediğimiz bir anda sarsılırız; bildiğimizi sandığımız dünya yerinden oynar. Böyle anlarda yalnızca yıkılmak değil, yeniden yapılanmak da mümkündür. Hatta bazı yaralar, beklenmedik bir biçimde bizi dönüştürür. İşte bu dönüşüm, literatürde travma sonrası büyüme olarak adlandırılmaktadır. Peki deneyimlediğimiz travmatik bir olaydan sonra nasıl ilerleyeceğimizi hangi faktörler etkiliyor? Yaralarımız bizi nasıl dönüştürüyor? Gelin birlikte bakalım!
Varsayımlarımızı yıkan deneyimler: Travmalarımız
Travma; kişinin fiziksel ya da ruhsal bütünlüğünü tehdit eden ya da zarar veren beklenmedik olaylardır. Bu tür olaylarla karşılaşıldığında birey, daha önce işe yarayan baş etme stratejilerinden uzaklaşabilir. Ve uyum sağlayıcı davranışlarında aksamalar görülebilir. Elbette her zorlu yaşam olayı travmatik olarak değerlendirilmemekte. Bir olayın travmatik kabul edilmesi, kişinin dünyayı anlamlandırmak için oluşturduğu temel varsayımların sarsılmasıyla ilgilidir. Bu bağlamda, Janoff-Bulman’ın ortaya koyduğu varsayım modeli travmanın etkisini anlamada yol gösterici olabilir. Bu modele göre bireyin dünyaya dair üç temel varsayımı vardır.
- ”Dünya iyidir. İnsanlar temelde iyi niyetlidir.”
- ”Dünya anlamlıdır. İnsanlar hak ettiklerini yaşar.”
- ”Ben değerliyim. Gerekli çabayı gösterdiğim sürece, bu adil dünyada zarar görmem.”
Travmatik olaylar, işte bu temel varsayımları derinden sarsar. Kişi, dünyayı, diğer insanları ve kendini yeniden değerlendirme sürecine girer.
Travmatik bir deneyimden sonra büyümek: Nasıl iyileşiyoruz?
Travma sonrası büyüme, yalnızca bireyin içsel kaynaklarına bağlı değildir. Çevresel ve kişisel pek çok faktörden etkilenmektedir. Çevresel faktörlere bakıldığında, her travmatik deneyimin bu büyümeyi beraberinde getirmediği görülmektedir. Ancak güçlü sosyal destek sistemleri, kişinin baş etme sürecini kolaylaştırır ve travmaya uyum sağlama becerisini güçlendirir. Bu destek mekanizmaları, travma sonrası büyümenin oluşmasında kritik bir rol oynayabilir. Sosyokültürel etkenler de bu süreci şekillendirebilir. Araştırmalar; kadın cinsiyetinin, genç yaşta olmanın ve yüksek eğitim seviyesinin travma sonrası büyümeye katkı sağladığını göstermektedir.
Bireysel özellikler düzeyinde ise; uzlaşmacı bir tutum, dürüstlük ve deneyimlere açık bir kişilik yapısının bu büyümeyi desteklediği bulunmuştur. Yani, bazı insanlar kişilik özellikleri sayesinde travmatik deneyimleri bir dönüşüm alanına çevirebilmektedir.
Travma sonrası büyümenin psikolojik yapısını inceleyen Tedeschi ve Calhoun, bu süreci beş başlık altında tanımlamış ve Travma Sonrası Büyüme Envanterini geliştirmiştir.
- Yaşamın daha fazla takdiri ve değişen öncelikler: Kişi, travmatik bir deneyimin ardından hayatın ne kadar kırılgan olduğunu fark eder. Kontrolün her zaman kendisinde olmadığını kavrar. Bu farkındalıkla birlikte, küçük detaylara daha çok önem verir; anın kıymetini daha fazla hisseder.
- Daha sıcak ve yakın ilişkiler: Kayıp ve stres gibi zorlu duygularla baş etmeye çalışan birey, çevresinden aldığı destekle bu süreci atlatır. Sosyal bağları güçlendikçe, diğer insanlara karşı duyarlılığı da artar. İlişkilerde derinlik ve anlam arayışı belirginleşir.
- Daha yüksek bir kişisel güç: Kişi, yaşadığı zorlayıcı deneyimle birlikte içsel gücünü keşfeder. Baş edebildiğini görmek, özgüvenini tazeler. Kendine dair algısı güçlenir ve benlik saygısı artar.
- Spiritüel gelişim: Her birey için farklı şekillerde ortaya çıksa da, travmatik deneyimlerin ardından bazı kişilerde dini veya spiritüel konulara yönelik ilgi artabilir. Bu yönelim, kişinin zorlu duygularla başa çıkma kapasitesini destekleyebilir.
- Yeni olasılıklar: Travmadan önce hiç düşünülmemiş yollar ve fırsatlar görünür hale gelir. Kişi, hayata dair yeni anlamlar bulur; yaşam felsefesinde köklü bir değişim yaşama ihtimali artar.
Travma ve sonrasındaki stres tepkileri üzerine yapılan birçok araştırma, travmadan sonra stres düzeyinde artış görüldüğünü ancak bu sürecin aynı zamanda ruhsal büyümeye de zemin hazırlayabileceğini göstermektedir.
Sonuç olarak, travma sonrası büyüme; bireyin yaşadığı zorlayıcı olaylarla mücadele ederken duygusal, bilişsel ve davranışsal düzeyde olumlu yönde gelişim göstermesi olarak da tanımlanmaktadır. Bu, acının içinde anlam bulma ve dönüşebilme kapasitesidir.