Her ilişkinin farklı kimyası vardır. Aşk ve ilişkiler bağlamında kullanılan bu kimya, kişiye çekici gelir ve kişide ona sahip olma isteği uyandırır. Kim özel biriyle o sihri ve kıvılcımı deneyimlemek istemez ki? İki insan arasında bu kimya oluşunca duygular aşikardır ve genellikle orada bir mantık veya sebep aranmaz. Artık aranızda bir harmoni var olur ve doğal bir biçimde akan güzel ve size özel bir melodi yaratırsınız. Hiçbir şey kendini sahte veya zoraki hissettirmez. Her şey olduğu gibidir. Kimisi bunun bilinçsizce yapılan karar mekanizmasının bir yan ürünü olduğunu ve hayatta deneyimlerimize dayanan karışık kriterlere bağlı olduğunu düşünüyor, ama bizi başka bir insanın çekim alanına alan bu kuvvetli gücün ne olduğu hala tam olarak tanımlanabilmiş değil. Aşkın kimyası dediğimiz şeyin bu kadar bulanık hissettirmesinin nedeni de kendini zihin yoluyla değil, enerji yoluyla ortaya koymasıdır.
Enerji alanlarımızın çekimi: Aura
Bu olguyu anlamlandırabilmek için ilk olarak fiziksel benliğimizden daha fazlası olduğumuzu kabullenmemiz gerekir. Hepimizin “aura” diye adlandırdığımız enerji alanları vardır. Bütün canlı varlıklar kendilerinin birkaç santimetre ilerisine genişleyebilen bu enerji alanını vücutlarının etrafında taşırlar. Başka bir kişinin enerji alanı ile etkileşime geçtiğimizde bu enerjiler üst üste binebilir veya birbirleri ile uyum sağlayabilir. Bu durum ise ya o kişiyle bir bağ oluşturmamızı sağlar ya da tam tersine uyum sağlayamamamıza neden olur.
Enerjilerin birleşmesiyle oluşan bu empatik alan, iki insan arasında oluşan enerji değişimine denir. Dr. Lawrence Wilson bir makalesinde bunun elektrik akımlarının birbiriyle etkileşime geçtiğinde bir manyetik alan oluşturmasına çok benzer olduğunu söyler.
Aşkın kimyası, ancak iki insanın frekansları uyumlu bir şekilde birbirine karıştığında ve güçlü bir etki bıraktığında oluşur. Ama aldatıcı kısım şudur ki; birbirinize karşı güçlü bir çekim duymanız, birbiriniz için doğru kişi olduğunuz anlamına gelmez.
Kimya farklı farklı kılıklara girebilir. Partnerinize büyük bir güven duyuyor olabilir, uzun yıllardır tanıyormuş gibi hissedebilir veya birbirinizin tıpatıp aynısı olduğunuzu düşünebilirsiniz. Aynı şekilde toksik bir kontrol arzusu, şehvet veya bağımlılık da duyabilirsiniz. Bir laboratuvarda farklı kimyasal bileşenleri karıştırmak gibi, izlenmesi muhteşem bir şey de ortaya çıkarabilirsiniz, yıkıcı bir bileşim de elde edebilirsiniz.
Bu yüzden biriyle aranızda böyle bir kimyaya sahip olduğunuzda, pembe gözlüklerinizi çıkarın ve kendinizi kontrol edin. İlişki içinizdeki iyiyi dışarı çıkarmaya teşvik ediyor mu? Yoksa bütün enerjinizi çekip, size kendinizi rahatsız ve güvensiz mi hissettiriyor? İki şekilde de öncesinden bunları bilmek size yararlı olacaktır. Bu yüzden farklı kimya türlerini bilmek, sizin bu anlayışa ulaşmanıza yardım olacaktır. İlişkilerin kimyası, iletişimdeki uyumun temelidir.
Fiziksel çekim
Ona yakın olmayı arzularsınız, kalp atışlarınız hızlanır ve karnınızda kelebekler uçuşur. İlişkilerdeki fiziksel kimya, en çok karşılaştığımız ve fiziksel olarak hissettirdiği yoğun hislerden dolayı genellikle insanlar arasında “kimyası uymak” denilirken kastedilen ilişki türüdür. Bu tür bir ilişkide partnerinize yakın olmak için duyulan vahşi bir arzu yer alır ve sürekli temas kurmak istersiniz.
İki insan birbirini fiziksel olarak çekici bulduğunda birbirlerine karşı ilgi duyarlar, ama ilişkinin içerisinde barındırdığı derinliğe göre bu uzun ve sağlam bir birlikteliğe dönüşedebilir, dönüşmeyedebilir.
Duygusal çekim
Kişiliğiniz, ilgi alanlarınız, değerleriniz, iletişim biçimleriniz ve mizacınız uyum içindedir. İlişkide duygusal kimya en iyi şekilde “o kişinin yanındayken evinde hissetmek” olarak tanımlanabilir. Paylaşabileceğiniz ortak zevklerinizin olması, karşılıklı güven ve desteğe dayalı bir arkadaşlık ilişkisi geliştirmenizi kolaylaştırır. O kişinin yanında kendinizi açabilecek ve zayıflıklarınızı gösterebilecek kadar güvende hissediyorsanız ve anlaşıldığınızı hissediyorsanız, ilişkinizin duygusal bir kimya taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ilişki türü biraz zaman ister ve partnerinizi tanımanızı gerektirir.
Entelektüel çekim
Çiftler uzun ve derin konuşmalar içerisinde kaybolur ve birbirlerini tahrik eden entelektüel tartışmalara girerler. Zihinlerin buluşması bu tip bir ilişki kimyasını işaret eder. Siz ve partneriniz aynı zihinsel dalga boyutundasınızdır ve birbirinizin düşünsel süreçlerini anlarsınız. Yüksek bir entelektüel kimyaya sahip çiftler, uzun ve derin konuşmalar içine girer, aynı konulara ve kitaplara ilgi duyabilir ve eğitim alt yapıları bu iletişime destek çıkar. Zihinsel uyum bir tercihtir. Bazı insanlar entelektüel kimyaya daha az önem atfeder, kimisi için ise bu uyum kesinlikle gereklidir.
Yaratıcı çekim
Yaratıcı kişiliklerinizdeki sinerji, birbirinizin yaratıcı girişimlerini anlamanızı ve desteklemenizi kolaylaştırır. Yaratıcı kimya, genel olarak insanların amaçlarını hayata geçirmek için grup olarak çalıştığı profesyonel ortamlarda görülür, ama aynı zamanda içerisinde romantik bağlar da barındırır. Bu kimya türü, özellikle çocuk büyütmek, yuva kurmak veya bir tatil planlamak gibi ortaklaşa yapılan durumlarda kişilere yardımcı olur. Yüksek yaratıcı kimyaya sahip olan çiftler, birbirlerinin iş ortağı olabilirler ve kurdukları firmalarını birlikte yükseltme potansiyeline sahiptirler.
Ruhsal çekim
Ruhsal kimya, birbirine benzer ruhsal misyonları olan ve dünyayı benzer varoluşsal objektiften gören insanlar arasındaki kimyadır. Böyle bir bağa sahip ilişkiler transandantal bir nitelik taşırlar, çünkü her iki partner de daha yüksek bir amaca hizmet etmek için bir araya gelmişlerdir. Bu birlikte bir çocuk yetiştirmek de olabilir ya da birlikte yürüttükleri bir proje de olabilir. Bu kaderlerinde olan birliktelikleri çoğunlukla günden güne daha büyük bir sevgiye ve farkındalığa yol verir. Yüksek bir ruhsal kimyaya sahip klasik örneklerden birkaçı olarak Coretta Scott ve Martin Luther King Jr. veya Marie ve Pierre Curie arasındaki kimyayı gösterebiliriz.
Konu gerçek aşka gelince genellikle bunun üzerine fazla düşünmemeyi ve sadece onu yaşamayı tercih ediyoruz. Aşka bu tür spontane bir yaklaşım eğlenceli, kaygısız ve hatta romantik gözükebilir, ama tutkularımız vahşi atlara benzer, besin ve barınak bulabilmesi için bir istikamete ihtiyacı vardır. İlişkilerimizin kimyasının farkına varmak da tutkumuzu; arzu ve heyecanın yanı sıra içerisinde anlam ve derinliği de sağlayabilecek bir ilişkiye doğru yönlendirme imkanı sunar.