Üzerinizde anksiyete, üzüntü, suçluluk, utanç, yalnızlık, boşluk, kıskançlık, öfke, keder, kalp kırıklığı, çaresizlik hissi gibi size acı verici bir his varsa, bu durumda ne yapıyorsunuz? Duygularınıza şefkatle bakıyor musunuz? Onların size ne anlattığını öğrenmeye vakit ayırıyor musunuz? Yoksa bir şeyler yiyerek, TV izleyerek, sosyal medyada dolaşarak vb. eylemler ile duygularınızdan uzaklaşıyor musunuz?
Birçoğumuz iyi beslenmek, egzersiz yapmak ve düzenli saatlerde uyumak gibi, daha çok fiziksel yollarla kendimize bakıyoruz. Ancak birçok insan kendini duygusal ve ruhsal açıdan beslemeye yeterince vakit ayırmıyor. Evde çok fazla zaman geçirdiğimiz bugünlerde, endişe, anksiyete ve yorgunluk ile mücadele ediyorsanız, bu aslında kendinizi sevmenin gerçekten ne anlama geldiğine odaklanmak için mükemmel bir fırsat olabilir. Peki duygularınızdan kaçmaya bir son verip kendinize şefkatle bakmayı nasıl başarabilirsiniz? İşte pratik yapmak için birkaç öneri!
Bedeninizi hissedin
Öncelikle, beden ve duyguların varlığını bir bütün olarak düşünün. Duygularınız gerginlik, çarpıntı veya uyuşma gibi fiziksel olarak ortaya çıktığında vücudunuzu fiziksel olarak tarayın. Duygularınızı bedeninizin neresinde hissediyorsunuz? Vücudunuzun neresi gergin? Neresi uyuşuk? Duygularınızın o bölgelerdeki varlığını fark edin.
Derin nefesler alarak vücudunuzdaki gerginliği bilinçli bir şekilde gevşetebilir, veya sizi sakinleştiren diğer yöntemler ile bu fiziksel etkileri azaltabilirsiniz.
İhtiyaçlarınızı görün
Bir çocuk size acıkmış olduğunu söylediğinde onun karnını doyurursunuz değil mi? Çocuğun fizyolojik bir ihtiyacı olduğunda bu ihtiyacı şefkatle karşılarız. Konu kendi duygularımıza geldiğinde peki?
Duygularınız için de aynı şeyleri yapmalısınız. İçsel bir arzumuz olduğunda buna kulak vermeli ve tıpkı bir çocuğun ihtiyacını karşılar gibi, şefkatle ihtiyacınızı karşılamalısınız. Hadi şimdi kısa bir pratik yapalım; kendinize “Şu anda neye ihtiyacım var?” diye sorun. Belki biraz uykuya, belki kendinizle baş başa kalmaya, belki kendinize şefkat göstermeye, belki sakinleşmeye… Gerçekten dinlerseniz, cevabı duyacaksınız.
Duygularınızı anlayın
Duygularınıza katılmak yerine onları görmezden geldiğinizde, içinizdeki çocuğa zarar verdiğinizi hayal edin. Böyle anlarda, “kim gerçekte böyle bir ebeveyn olmak ister?” diye düşünebilirsiniz.
Duygularınızı tanımlayın. Böylece birbirine karıştırmayacaksınız. Örneğin, gerçek bir tehlike korkusu ile kaygı birbirinden farklı duygulardır. Kaygı genellikle gelecekte neler olabileceği ile ilgilidir. Egomuz geleceği tahmin etmeyi sever bu genellikle kaygı yaratan bir şeydir. Aslında gerçeği bilmiyoruz, kaygımız dış etkenlere değil, zihinimizin yarattığı senaryolara bağlı.
Böyle durumlarda duygularınızı açıkça kendinize ifade edin ve ona dışarıdan bir gözle bakmayı deneyin. Endişeyi hissettiğinizde, o an endişeli bir çocukla otuyormuşsunuz gibi hayal edebilirsiniz. Bir dakika boyunca o duygu ile oturun. Ona yargısızca bakın, inceleyin. Neye benziyor? Bir şekli var mı? Bir rengi var mı? Bedeninizin neresinde geziyor?
Bilmelisiniz ki endişe üzerinizde sonsuza kadar yapışıp kalmayacak. Gelip geçecek. Fiziksel, duygusal ve ruhsal olarak kendinize sevgi dolu bakmayı öğrenerek bu zorlu süreçte huzur içinde kalmak mümkündür. Sizi korkutmaya ve kaygı yaratmaya programlanmış egoyu, bedeninizi ve duygularınızı anlayarak, anda kalarak, derin bir huzur içerisinde yakalayabilirsiniz.