Bazen telefon ve televizyondan uzakta, kendimizle baş başa kalıp dingin ve huzurlu zaman geçirmek isteriz. Bunun için en iyi seçeneklerden biri, sayısız faydasıyla kitap okumak olabilir. Bir türlü kendini kitaba kaptıramayanların bile soluksuz okuyacağı, yakın tarihe ışık tutan bir biyografik kitap listesi hazırladık. Öyleyse buyurun önerilere!
Gözüyle Kartal Avlayan Yazar, Yaşar Kemal – Zülfü Livaneli
Yaşar Kemal bir Anadolu efsanesidir; Homeros’tur, Karacaoğlan’dır, Dadaloğlu’dur. Birçok eserinde Anadolu’nun efsane ve mitlerinden yararlanan Kemal, Toros dağlarının ağıtlarından ilham almış, halk şiirini kullanmıştır. Binlerce yıllık Anadolu kültürünün temsilcisi olan Yaşar Kemal’in, Türk edebiyatında yeri yadsınamayacak kadar büyüktür. Eserleri 40’ı aşkın dile çevrilmiştir. 1973’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olmuş ilk Türk, Yaşar Kemal’dir.
Yaşar Kemal; başlıca Çukurova ve Anadolu insanını anlatmıştır. Çekilen sıkıntıları, köy yaşamını, fakirliği ve bir dönemin gerçeği olan toprak ağalarının emekçi köylüyü ezmesi ve kendine mecbur etmesi gibi bu toprakların gerçek hikayelerine eserlerinde yer vermiş, deyim yerindeyse mazlumun sesi olmuştur. Belki de bunu en iyi o yapmıştır. Hatta öyle bir noktaya gelmiş ki, kitapta paylaşılan eski bir Japon hikayesine göre, Ok kullanmakta ustalaşan bir okçunun, en sonunda ok kullanmadan, gözüyle kartal avlaması gibi, Yaşar Kemal de yazarlıkta ustalaşarak, “Gözüyle Kartal Avlayan Yazar” mertebesine ulaşmıştır.
Zülfü Livaneli, kırk dört yıllık dostu, ustası, Yaşar abisini öyle güzel anlatıyor ki, yer yer dokunaklı yer yer komik anılarıyla, belgelerle, resimlerle… Ben kitabın tadına doyamadım. Eminim sizler de birkaç günde bitirmek isteyeceksiniz.
Son olarak, bu biyografik kitap, bir dönemin Türkiye’sini gözler önüne sermesi açısından tam bir canlı bir tarih. Yazar ve sanatçıların siyasi yasaklı dönemleri, ülkenin çalkantılı ve sıkıntılı süreci içinde hapse atılan aydınların mücadelesini görmek biraz kalbinizi kıracak. Kitabın sonunda yer alan fotoğraflar bu dostluğun samimiyetini iliklerinize kadar hissettirecek.
“Keşke; kan revan, hapis, zulüm, ölüm orucu yerine, binbir çiçekli kültür bahçesinin mis kokuları arasında yaşayabilseydik. Yaşar Kemal’in türkülerini paylaşabilseydik.” –Zülfü Livaneli
Bir Dinazorun Anıları – Mina Urgan
1915 doğumlu bu Dinozor (kendi deyimiyle) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından itibaren 2000’e kadar bir çocuğun büyüdüğüne şahitlik eder gibi, ülkenin birçok dönemine şahitlik ediyor. Mustafa Kemal ile dans ediyor, Sait Faik ile içiyor, Aziz Nesin ile açlık grevine giriyor, Halide Edib’in asistanı oluyor, Neyzen Teyfik’ten ney dinliyor. Abidin Dinolar’dan, Yaşar Kemal’lere dostluk kuruyor. İkinci Dünya Savaşında Paris’te doktora yapıyor.
En zarif dönemlerden en zorlu dönemlere şahit olan Mina Urgan’ı, insan okurken kıskanmadan edemiyor. Bize “ne güzel, ne renkli hayat” diye düşündürüyor; çektiği tüm sıkıntılara rağmen. Üstelik o, -bu durum zaman zaman başına bela açsa bile- olduğu insan gibi davranıp kimseden çekinmiyor. Kendi olma hali, kendiyle eğlenebilmesi, daima çalışkan ve dürüst kalıp insan onuruna yakışır biçimde inandığı şeyleri ölene kadar savunabilmesi insanda gerçekten hayranlık uyandırıyor.
Kitabı, görmüş geçirmiş bir büyüğünüzle sohbet eder gibi merakla, keyifle hiç bitsin istemeden okuyacaksınız. Ona rahmet ve sevgiyle…
“Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum. Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım İnsanların sömürülmesine karşıyım. Sevgiden ve kardeşlikten yanayım.” -Mina Urgan
İlgini çekebilir: Psikolojik Roman Okumayı Sevenler İçin 5 Kitap Önerisi
Oma – Münib Engin Noyan
Oma; Almanca nine anlamına gelmektedir. Oma, Münib Engin Noyan’ın anneannesi Adele Wilhelmine Masterman; yani Adile Erman’ın 1920’lerde Almanya’dan çıkıp yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne gelin olarak gelmesinin hikayesi. Tamamen gerçeklere, hatta Adile hanımın günlüğüne dayalı bu biyografik kitabı zevkle okuyacaksınız; çünkü bu biyografik kitap gerçekten çok akıcı ilerliyor. Yeni kurulmuş, ayağa kalkmaya çalışan genç cumhuriyetimizi ve toplumun dönüşümünü görmek çok etkileyiciydi. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı zamanı Adile’nin Almanya’daki ailesiyle mektuplaşmaları aracılığıyla savaşı birinci ağızdan okuma fırsatı da buluyoruz.
Kendini tamamen başka bir dil, din ve kültürün içinde bulan Adile’nin adapte olma sürecini yer yer gülerek, yer yer hüzünlenerek okuyoruz. Kısıtlı teknoloji ile iletişimin zor olduğu bu savaş döneminde, birbirlerine uzun süre ulaşamayan insanların çaresizliği günümüz modern insanının empati bile yapamayacağı bir çaresizliğe bizi tanık ediyor. Erman’ın Türkiye’yi kendi vatanı gibi benimseyip çocuklarını bu uğurda özenle yetiştirmesi ise takdir edilesi. Son zamanlarda şöyle keyifle elinizden bırakmadan okuyacağınız bir kitap arayışındaysanız kesinlikle tavsiye ediyoruz.
“Ülkeye geldiğim yıl harf devrimini bizzat yaşamış, gelişen endüstrinin içinde yer almış, kadınların günden güne nasıl bilinçlendiğini, kendilerine güvenlerini kazandıkları, bilim ve sanatın, sosyal hayatın nasıl aşama kaydettiğini izleyebilmiştim.” – Adile Erman
Adı Aylin – Ayşe Kulin
Aylin’in prenseslikten doktorluğa, oradan Amerikan ordusundaki görevine uzanan baş döndürücü hayat hikayesi, aynı zamanda akrabası da olan Ayşe Kulin tarafından kitap haline getirilmiş. Bu etkileyici kadını keyifle okuyacak, cinayetinin çözülmesini yürekten isteyeceksiniz. Kitap Aylin’nin cinayetiyle başlıyor; bu nedenle kitap okuyucuyu ilk sayfalarından yakalıyor.
Tek bir ülkeye, mesleğe, hatta erkeğe bağlı kalmadan, kısa ömrüne renkli bir hayat sığdırmış Aylin. Zeki, hırslı, bağımsız bir kadın; bu yüzden de aklına koyduğunu yapıyor. Ancak, herkes gibi, Aylin’in de kafası çokça karışıyor. Doğru-yanlış seçimler yapıyor. İçten içe mutsuz olduğu dönemlerde yenilik arıyor ve tutkularının peşinden gidiyor.
Zevkli ve sürükleyici bir kitap okumayı özlediyseniz bu kitabı elinizden düşüremeyeceksiniz; çünkü kitap bittikten sonra bile Aylin aklınızda kalıyor. Başarıları, hataları ve cesaretiyle onun kısa ama çok şey sığdırdığı hayatından ilham alırken, yakın bir arkadaşınızı kaybetmiş gibi oluyorsunuz.
Kitap yayınlandığından beri, uzun yıllar çok okunanlar listesinden inmedi. Kolay okunması, akıcı bir dil ile yazılmasıyla hemen herkes tarafından sevildi. Hatta şu sıralar bu sürükleyici biyografik kitap, Tuba Ünsal tarafından müzikale uyarlanıp, izleyici ile buluşuyor. İnsan okurken bunun gerçek bir insanın yaşamı olduğuna inanamıyor.
“İnsanlar dünyaya, başlarına gelebilecek şeyleri yaşamak için geliyorlardı. Her şey olabilirdi. Bu nedenle hoşgörülü olmak şarttı. Ayıplamak, kınamak yanlıştı.” –Adı Aylin
İlgini çekebilir: Hayata Bakışını Tamamen Değiştirecek 3 Kitap Önerisi
Anne Frank’ın Hatıra Defteri – Anne Frank
Listemizin sanırım en hüzünlü kitabı; Anne Frank’ın Hatıra Defteri. Neden mi? Çünkü okuyacaklarınız henüz 13 yaşında toplama kampında hayatını kaybeden bir genç kızın günlüğü. “Sevgili Kitty” diye başladığı günlüğü, savaştan sonra hayatta kalan babası, Otto Frank tarafından yayınlandı.
“Günlük tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Fakat aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum“
İkinci Dünya Savaşı sırasında Amsterdam’da yaklaşık 2 sene boyunca saklandığı apartmanın gizli bölümünde yazıyor bunları Frank; umut ve ölüm korkusu arasında. Ne var ki, 4 Ağustos 1944 sabahı, bu gizli bölmede saklanan sekiz kişiyi Gestapo tutuklayıp toplama kamplarına sürüyor. Anne Frank ve ablası Margot Frank 1945 yılı başlarında toplama kamplarında tifo yüzünden hayatlarını kaybediyorlar. Geriye Anne’in bütün dünyaya savaşın gerçeklerini tüm içtenliğiyle anlattığı günlüğü kalıyor. Bu biyografik kitap öyle etkileyici ve öyle çarpıcı ki Anne’i tanıdıkça onunla gönül bağı kuruyorsunuz. Bu kıza veda etmek okuyucuya çok zor geliyor. Bu kitap ile savaşın yıkıcı etkilerini yakından görecek, olanları bir süre aklınızdan çıkaramayacaksınız. Tüm dünyada milyonlarca okunmuş, 70’den fazla dile çevrilmiş bu kitabı çok kısa sürede bitirirseniz şaşırmayın.
Ayrıca, kitabın birkaç kez filmi çekilmiş ve defalarca tiyatroda oynanmıştır. Amsterdam’a gitme fırsatınız olursa sonradan müze haline getirilen, Anne Frank evini ziyaret etmeyi unutmayın.
“Dışarıdan kimse, bizim için kitabın ne demek olduğunu anlayamaz. Bütün eğlencemiz o. Okumak, yazmak bir de radyo… Koca yeryüzü bir afetin içinde. Dışarıdan gelen haberler kötüleşe dursun, umudumuzu, direnme aşkımızı diri tutan radyonun büyülü sesi oluyor. Üzülmeyin diyor, iyi günler ileridedir! ” –Anne Frank