Düşüncelerimizin ve sözlerimizin fiziksel alemi etkilediği fikrinde devrim yaratan Japon bilim insanı Dr. Masaru Emoto, suyun; insan sözlerine, düşüncelerine ve seslerine maruz kaldığında moleküler yapısının nasıl dönüştüğüne dair deneyler yapıp bu kanıtları “Suyun Gizli Mesajı” adlı kitabında paylaştı.
Emoto’nun, ilk baskısını 2004 yılında yapan, Suyun Gizli Mesajı (The Hidden Messages in Water) kitabı, New York Times’ın en çok satanlarından oldu.
Emoto, farklı su kaynaklarının farklı buz yapıları ürettiğini savundu. Örneğin; bir dağ deresinden gelen doğal kaynak suyunun, donduğunda güzel şekilli geometrik tasarımları olurken kirli kaynaklardan gelen yada klorlanmış musluk suyu, çarpık, rastgele oluşturulmuş buz yapıları oluşturduğunu fotoğraflarla ortaya koymuş. Emoto’ya göre “Suyu anlamak kozmosu, doğanın mucizesini ve hayatın kendisini anlamaktır.”
Ceninken, %99’umuz su olarak yaşama başlıyoruz. Doğduğumuzda %90’ımız ve ergenlikte ise %70’imiz sudan oluşuyor. Geç bir yaşta ölürsek muhtemelen %50’miz su olacak. Özetle hayatımız boyunca su olarak varlık gösteriyoruz. Hal böyleyken suyun vücudumuz ve modumuz üzerindeki etkisi reddedilemez.
Japonya’da ‘Kotodama’ diye bir sözcük vardır ve kelimlere can veren ruh anlamına gelir. Söylenen her sözün dünyayı değiştirme gücü vardır. Kelimelerin, düşünme ve hissetme şeklimiz üzerinde çok büyük etkileri olduğunu artık hepimiz biliyoruz.
Günümüzde araştırmacılar zihin durumunun, vücut durumu üstünde direkt etkisi olduğunu söylüyor. Dolu dolu ve iyi bir yaşam sürdüğünüzde fiziksel olarak daha iyi hissedersiniz. Yaşamınız mücadeleler ve kederle geçmişse vücudunuz bunu bilir. Bu yüzden düşünce şeklimizi değiştirmemiz önemlidir. Dünyaya nasıl bir titreşim katacağımız ve ne tür bir gezegen yaratacağımız birey olarak her birimize bağlıdır.
Kalbinizi sevgi ve şükranla ne kadar doldurursanız sağlıklı ve mutlu hayata o kadar yaklaşırsınız.
Yaşadığınız hayat ve içinde bulunduğunuz dünya size bağlıdır.
Neden okumalıyız?
Bu kitabı okuduğumuzda suyun nasıl da “yaşayan bir bilinç” oldugunu idrak edeceğiz. Hangi kaynaktan, nasıl kalitede su içtiğinize dikkat edeceğiz. Dahası suyun bilgiyi kopyalama ve ezberleme yeteneği olduğunu anlayınca suya okuyup içiren büyüklerimizin de bir bildiği varmış diyeceğiz.
Çünkü suya söylenen güzel sözler ve iyi niyetler bize geçiyor. Kitapta birkaç farklı dilde “teşekkür ederim” gibi minnet ve sevgi ifade eden kelimeler ile “seni aptal” gibi kırıcı, kaba kelimeler söylendikten sonra fotoğrafları çekilen suların arasındaki fark sizi çok şaşırtacak.
“Mesela şükrederek su içtiğinizde suyun bizatihi kendisi fiziksel olarak dönüşüme uğrar; aynı suyu farklı bir duygu ile içtiğinizde aldığınız tat değişir.”
Her birey kendine özgü bir frekansta titreşir. Aynı şey nesneler ve mekanlar için de geçerlidir. Bunu anladığınızda zihniniz, daha önce görmediklerini görecek, hissedecek ve farkedecektir. Müziğin de insan üzerinde olduğu kadar suyun üzerinde de eşsiz bir etki yarattığı gözlemlenmiştir. Heavy metal müzikle maruz bırakılan su kristallerinin aldığı şekil ile Chopin’in Mi Major Etüt’ü dinletilen su kristali arasındaki fark korkunç.
Ayrıca kitap, Elektromanyetik dalgaların olumsuz etkisinden bahsederken, saf suyu cep telefonu ve televizyonun yanına koyup hatta mikrodalga fırında ısıtıp fotoğrafladı. Su kristallerinin öncesi ve sonrası inanılmazdı.
Hal böyleyken, Emato kitap boyunca içtiğimiz suyun önemine ve dünyamızdaki suyun nasıl da kirlendiğine dikkat çekiyor. Özellikle klor kullanımı nedeniyle, Japonya’da kristal oluşturabilen musluk suyu olmadığından ve sanayi atıkları nedeniyle, suların zehir gibi yayılarak dolaştığından bahsediyor. Bu kitabı okuduktan sonra sadece suya değil hayata daha farklı bakacaksınız.
Farkındalığınızı artıracak, keyifli bir okuma dileriz.