Ana rahmindeki güvenli, bize özel ayrılmış sıcacık alandan bilinmezliklerle dolu yabancı bir dünyaya geçtiğimiz doğum anından itibaren biriciğiz. Bir tane daha bizden yok. ‘Öyle olur mu? Bir sürü insan var ya. Benim ne ayrıcalığım var ki?’ diyebilirsiniz. Evet, belki sizinle tıpatıp benzer fiziksel özelliklere sahip pek çok insan var. Ancak sizinle aynı benliğe sahip bir kişi bile yok. İşte tam da bu yüzden, her birimizin kendine ait olan benlik kavramı nedeniyle biriciğiz.
Benlik kavramı, psikoloji literatüründe pek çok farklı şekilde tanımlanabiliyor. Bu nedenle tek bir benlik tanımından bahsetmek mümkün değil. Ama bildiğimiz bir şey var ki, kişinin kendiyle ilgili düşünceleri, değerlendirmeleri, algıları benlik kavramımızı oluşturuyor. Yani benliğimizi biz kendimiz inşa ediyoruz.
İlgini çekebilir: Yüksek Benlik Nedir? Kendi Yüksek Benliğimize Nasıl Ulaşırız?
Benim en çok sevdiğim benlik tanımı ise benliği gerçek benlik ve ideal benlik olarak ayıran benlik tanımı. Bu yaklaşıma göre gerçek benliğimiz, halihazırda olan benlik algımızı temsil ederken ideal benliğimiz, olmak istediğimiz bizi temsil eder. Gerçek hayatta da hepimizin olmak istediğimiz bir ‘ideal ben’ kavramı vardır. Bunun için çabalar, ‘o’ kişi olabilmek için uğraşırız. İdeal benliğin, hayal dünyasında soyut bir kavram olduğu kesin. Peki ya gerçek benlik? Gerçek benliğimiz yüzde yüz bizi yansıtıyor mu sizce? Gerçekten de kendimizi olduğumuz gibi, hiçbir öznel yorum katmadan objektif bir şekilde değerlendirip benliğimizi inşa ediyor muyuz?
Nedir bu öz-değer kavramı?
Benlik ile ilgili pek çok kavram muğlak bir tanım içerir ve hepsi birbiriyle iç içe geçmiştir. Bu kavramlardan biri olan öz-değer, kendimiz hakkındaki değerlendirmelerimiz sonucu oluşan, kendimize biçtiğimiz değeri ifade eder. Öz-değer önemlidir çünkü kişinin gerçek benlik algısı üzerinde doğrudan etkilidir. Örneğin yüksek öz-değer sahibi kişiler; kendi düşünce ve duygularını önemseyen, hayatının kontrolü eline alan, kişilik gelişimi tamamlanmış, tutarlı hedefleri olan kişiler iken düşük öz-değer sahibi kişiler; hayatının kontrolünü bir başkasına bırakan, depresyon, anksiyete gibi rahatsızlıklara yatkın olan, stresle baş etmekte zorlanan kişiler olabilir.
Benliğimizi değerlendirirken tamamen objektif olamayabileceğimizden bahsetmiştim. Peki neden böyle? Çünkü zihnimiz travmatik, olumsuz, acı verici hatıraları ve deneyimleri hatırlamakta ustayken benliğimizi besleyecek olumlu ve keyifli anları hatırlamakta zorlanır. Bu onun fabrika ayarıdır. Zihnimiz her zaman negatif uyaranları pozitif uyaranlardan önce algılar. Belki geçmiş çağlarda bu hayatta kalabilmemiz için gerekliydi. Ancak şu anda zihnimizin bu özelliği, fark etmeden öz-değer algımıza zarar veriyor olabilir.
İlgini çekebilir: Zihninizin Kontrolünü Ele Alın: Otomatik Pilottan Çıkmak İçin 3 Adım
Öz-değerimiz bir koşula bağlı olabilir mi?
Crocker ve Wolfe, 2001 yılında geliştirdikleri ‘Koşullu Öz-değer Modeli’ ile bireylerin öz-değerini belirleyen belli alanların varlığından bahseder. Bu modele göre kişiler, öz-değerini bir koşula bağlar. Kişi bu alanlar ile benliğini değerlendirir ve öz-değerini şekillendirir. Bireyin öz-değerini yapılandırmayı tercih ettiği alan, kişinin kişisel standartları ve amaçlarıyla da doğrudan ilişkilidir. Modelde bahsedilen alanlar, dışsal ya da içsel alanlar olabilir.
Öz-değerimizi belirlerken dikkat ettiğimiz 7 alan
1. Onay alma alanı
Kişi, öz-değerini başka bireylerin onayına bağlamış olabilir. Bu durumda kişi öz-değerini dışsal bir alana bağlamış olur çünkü bir başkasının onayını alıp almamak, bizim elimizde olan bir durum değildir.
2. Aile desteği alanı
Kişi, öz-değerini aile alanıyla değerlendirmeyi tercih etmiş olabilir. Aile alanı, bireyin aile üyelerinden gördüğü destek ve sevgi ile öz-değerini belirlemesini ifade eder ve içsel bir değerlendirme alanıdır.
3. Fiziksel görünüm alanı
Kişi, öz-değerini kendi fiziksel görüntüsüne bağlı bir şekilde değerlendiriyor olabilir. Fiziksel görünümümüz, yüksek oranda genetik faktörlere bağlı olduğu için dışsal bir alandır.
İlgini çekebilir: Dış Görünüşümüzle Barışarak Beden Algımızı Nasıl İyileştirebiliriz?
4. Rekabet alanı
Kişi, öz-değerini diğer kişilerle rekabet ederek bir kazan/kaybet oyununa göre belirlemeyi tercih edebilir. Rekabet, bir başkasından daha iyi olma algısını içerdiği için dışsal bir alandır.
5. Akademik yeterlilik alanı
Kişi, öz-değerini akademik başarısına göre değerlendirmeyi tercih edebilir. Ancak akademik başarı, benliğimizin kendisi değil, sadece hayatımızda yer alan küçük bir alandır. Benliğimiz, sadece akademik başarı puanımıza göre oluşmaz. Kaldı ki başarı kavramı kişiden kişiye değişebilen, öznel bir kavramdır. Bu nedenle akademik başarı alanı da dışsal alan olarak ele alınır.
6. Maneviyat alanı
Kişi, öz-değerini maneviyatını geliştirmesiyle değerlendiriyor olabilir. Burada maneviyat bir dini inanç olabildiği gibi kişinin kendi inanç ve değerleri de olabilir. Maneviyat alanı, içsel bir değerlendirme alanıdır.
7. Erdem alanı
Kişi, öz-değerini ahlaki davranışları ile değerlendirmeyi tercih etmiş olabilir. Erdem alanı; yardımseverlik, iyilik, değer odaklı yaşamak gibi davranışları kapsadığından içsel bir alandır.
İlgini çekebilir: Kazanılmış Benlikten Öz Benliğe Yolculuk: Suusi Nefes Tekniği
Öz-değerimizi değerlendirirken tercih ettiğimiz alan bir ya da birden fazla olabilir ve zaman içinde değişebilir. Öz-değerimizi hangi alan üzerinden değerlendiriyorsak o alan için daha çok zaman harcarız. Örneğin fiziksel görünüm alanını önemsiyorsak vaktimizi cilt bakımıyla, makyajla, güzellik uygulamaları ile geçirmeyi tercih ederiz. Eğer akademik başarı alanı baskınsa ders çalışmaya diğer aktivitelerden daha çok zaman ayırırız.
Yapılan araştırmalar, öz-değerimizi değerlendirirken tercih edilen dışsal alanların bireyde depresyona, strese ve yaşam olaylarını kontrol edebilme gücünün azalmasına yol açtığını göstermektedir. Bu durumu takiben de sağlık sorunlarıyla karşılaşılabilmektedir. Dışsal alan odaklı öz-değer belirleme, kişinin kendisiyle alakalı doğru olmayan, olumsuz inançların da oluşmasına neden olabilir. Örneğin; ‘Ben çirkinim’, ‘Ben şişmanım’, ‘Ben başarısızım’, ‘Ben sevilmeye layık değilim’ gibi düşünceler kişinin zihninden sıkça geçiyor olabilir.
Psikoterapi sürecinde de sıkça çalıştığımız bu tür inançlar, kişinin benlik algısını doğrudan etkiler. Düşük öz-değer, küçümsenmemesi gereken bir durumdur. Kendini değersiz gören kişi, bu düşüncelerin yoğunluğunun artmasıyla depresyon vb. psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilir. Bu nedenle bu tür düşüncelerin kendini tekrarlaması ve kişinin davranışlarını etkilemesi halinde mutlaka psikolojik destek alınmalıdır.
• Siz öz-değerinizi hangi alanları tercih ederek değerlendirdiğinizi fark edebiliyor musunuz?
• Öz-değerinizi bir koşula bağlı bir şekilde değerlendirdiğiniz düşüncesine katılıyor musunuz?
Yardımcı Kaynak: Psikolojide Güncel Kavramlar- Benlik, Nobel Yayıncılık.